- En İyi Film (Drama): "Boyhood".
- En İyi Film (Müzikal ve Komedi): "The Grand Budapest Hotel".
- En İyi Erkek Oyuncu (Drama): Eddie Redmayne, "The Theory of Everything".
- En İyi Kadın Oyuncu (Drama): Julianne Moore, "Still Alice".
- En İyi Erkek Oyuncu (Müzikal ve Komedi): Michael Keaton, "Birdman".
- En İyi Kadın Oyuncu (Müzkal ve Komedi): Amy Adams, "Big Eyes"
- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: J. K. Simmons, "Whiplash".
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Patricia Arquette, "Boyhood".
- En İyi Yönetmen: Richard Linklater, "Boyhood".
- En İyi Senraryo: "Birdman".
- En İyi Animasyon Filmi: "How to Train Your Dragon 2".
- En İyi Orijinal Müzik: Jóhann Jóhannsson, "The Theory of Everything".
- En İyi Orijinal Şarkı: John Legend ve Common, "Glory," Selma.
- En İyi Yabancı Film: "Leviathan", Rusya.
- En İyi TV Dizisi (Drama): "The Affair"
- En İyi Kadın Oyuncu (TV Dizisi-Drama): Ruth Wilson "The Affair".
- En İyi Erkek Oyuncu (TV Dizisi-Drama): Kevin Spacey, "House of Cards"
- En İyi Tv Dizisi (Müzikal ve Komedi): "Transparent".
- En İyi Kadın Oyuncu (TV Dizisi-Müzikal ve Komedi): Gina Rodriguez, "Jane The Virgin".
- En İyi Erkek Oyuncu (TV Dizisi-Müzikal ve Komedi): Jeffrey Tambor, "Transparent"
- En İyi TV Filmi ve Mini-Dizi: "Fargo"
- En İyi Kadın Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Maggie Gyllenhaal, "The Honorable Woman".
- En İyi Erkek Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Billy Bob Thornton, "Fargo".
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Joanne Froggatt, "Downton Abbey".
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (TV Filmi ve Mini-Dizi): Matt Bomer, "The Normal Heart".
↧
2015 Altın Küre ödülleri sahiplerini buldu
↧
87. Oscar Ödülleri Adayları Açıklandı
En İyi Film
- American Sniper
- Birdman
- Boyhood
- The Grand Budapest Hotel
- The Imitation Game
- Selma
- The Theory of Everything
- Whiplash
En İyi Yönetmen
- Alejandro G. Inarritu, Birdman
- Richard Linklater, Boyhood
- Bennett Miller, Foxcatcher
- Wes Anderson, The Grand Budapest Hotel
- Morten Tyldum, The Imitation Game
En İyi Özgün Senaryo
- Birdman
- Boyhood
- Foxcatcher
- The Grand Budapest Hotel
- Nightcrawler
En İyi Uyarlama Senaryo
- American Sniper
- The Imitation Game
- Inherent Vice
- The Theory of Everything
- Whiplash
En İyi Kadın Oyuncu
- Marion Cotillard, Two Days One Night
- Felicity Jones, The Theory of Everything
- Julianne Moore, Still Alice
- Rosemund Pike, Gone Girl
- Reese Witherspoon, Wild
En İyi Erkek Oyuncu
- Steve Carell, Foxcatcher
- Bradley Cooper, American Sniper
- Benedict Cumberbatch, The Imitation Game
- Michael Keaton, Birdman
- Eddie Redmayne, The Theory of Everything
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
- Patricia Arquette, Boyhood
- Laura Dern, Wild
- Keira Knightley, The Imitation Game
- Emma Stone, Birdman
- Meryl Streep, Into the Woods
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
- Robert Duvall, The Judge
- Ethan Hawke, Boyhood
- Edward Norton, Birdman
- Mark Ruffalo, Foxcatcher
- J.K. Simmons, Whiplash
En İyi Kurgu
- American Sniper
- Boyhood
- The Grand Budapest Hotel
- The Imitation Game
- Whiplash
En İyi Görüntü Yönetimi
- Birdman
- The Grand Budapest Hotel
- Ida
- Mr. Turner
- Unbroken
En İyi Animasyon
- Big Hero 6
- The Boxtrolls
- How to Train Your Dragon 2
- Song of the Sea
- The Tale of Princess Kaguya
En İyi Belgesel
- CITIZENFOUR
- Finding Vivian Maier
- Last Days in Vietnam
- The Salt of Earth
- Virunga
Yabancı Dilde En İyi Film
- Leviathan, Rusya
- Tangerines, Estonya
- Timbuktu, Moritanya
- Ida, Polonya
- Wild Tales, Arjantin
En İyi Özgün Müzik
- The Grand Budapest Hotel
- The Imitation Game
- Interstellar
- Mr. Turner
- The Theory of Everything
En İyi Özgün Şarkı
- Everything is Awesome, The Lego Movie
- Glory, Selma
- Greatful, Beyond the Lights
- I’m not Gonna Miss You, Glen Campbell… I’ll Be Me
- Lost Stars, Begin Again
En İyi Yapım Tasarımı
- The Grand Budapest Hotel
- The Imitation Game
- Interstellar
- Into the Woods
- Mr. Turner
En İyi Makyaj ve Saç
- Foxcatcher
- The Grand Budapest Hotel
- Guardians of the Galaxy
En İyi Kostüm Tasarımı
- The Grand Budapest Hotel
- Inherent Vice
- Into the Woods
- Maleficent
- Mr. Turner
En İyi Görsel Efekt
- Captain America: The Winter Soldier
- Dawn of the Planet of the Apes
- Guardians of the Galaxy
- Interstellar
- X-Men: Days of Future Past
En İyi Ses Kurgusu
- American Sniper
- Birdman
- The Hobbit: The Battle of the Five Armies
- Interstellar
- Unbroken
En İyi Ses Miksajı
- American Sniper
- Birdman
- Interstellar
- Unbroken
- Whiplash
En İyi Kısa Metraj Film
- Aya
- Boogaloo and Graham
- Butter Lamp
- Parvaneh
- The Phone Call
En İyi Kısa Metraj Belgesel
- Crisis Hotline: Veterans Press 1
- Joanna
- Our Curse
- The Reaper
- White Earth
En İyi Kısa Metraj Animasyon
- The Bigger Picture
- The Dam Keeper
- Feast
- Me and My Moulton
- A Single Life
↧
↧
68.Bafta ödülleri sahiplerini buldu
İngiltere'nin oscarları sayılan BAFTA ödülleri sahiplerini buldu.Önümüzdeki oscarların favori filmlerinden Büyük Budapeşte Oteli 5, Boyhood 3 ödülle kapattı geceyi. Gecenin asıl sürprizi Birdman'in bir ödüle layık görülmesiydi. ![]()
- En İyi Film: Boyhood
- En İyi Yönetmen: Richard Linklater – Boyhood
- En iyi İngiliz Filmi : Her Şeyin Teorisi
- En İyi Erkek Oyuncu: Eddie Redmayne – Her Şeyin Teorisi
- En İyi Kadın Oyuncu: Julianne Moore – Still Alice
- En İyi Özgün Senaryo: Büyük Budapeşte Oteli
- En İyi Uyarlama Senaryo: Her Şeyin Teorisi
- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: J.K. Simmons – Whiplash
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Patricia Arquette – Boyhood
- En İyi Kostüm Tasarımı: Büyük Budapeşte Oteli
- Yabancı Dilde En İyi Film: Ida – Polonya
- En İyi Görüntü Yönetimi: Birdman
- En İyi Kurgu ve Ses : Whiplash
- En İyi Makyaj ve Saç: Büyük Budapeşte Oteli
- En İyi Animasyon Film: Lego Filmi
- En İyi Yapım Tasarımı: Büyük Budapeşte Oteli
- En İyi Özgün Müzik: Büyük Budapeşte Oteli
- En İyi Görsel Efekt: Yıldızlararası
- En İyi Çıkış Yapan İngiliz Sinemacı: Stephen Beresford ve David Livingstone – Pride
- En İyi Kısa Animasyon: The Bigger Picture
- En İyi Kısa Film: Boogaloo And Graham
- En İyi Belgesel: Citizenfour
↧
Game of Thrones'un yapım hileleri
Daha şimdiden dizi tarihinin efsaneleri arasına giren Game of Thrones'un ejderha yapım görsel efektleri ve White walkers (akgezenler)'un yapım aşamaları.
↧
Altın Ayı İran'a gitti
Bu yıl 65.si düzenlenen Uluslararası Berlin Film Festivali (Berlinale)'de altın ayı ödülü İranlı yönetmen Jafar Panahi'nin Taksi filmine verildi. Ülkesinden çıkması yasaklanan Panahi törene katılamazken, yerine ödülü yeğeni gözyaşları içinde kabul etti. Jüri başkanlığını yönetmen Darron Aranoksky'nin yaptığı jurinin dağıttığı ödüller şöyle;
- En iyi film (Altın Ayı): Cafer Penahi/”Taksi”
- Jüri Büyük Ödülü: Pablo Larrain/”El Club”
- En iyi yönetmen: Radu Jude/”Aferim!”ve Malgorzata Szumowska/”Body”
- En iyi kadın oyuncu: Charlotte Rampling/”45 Years”
- En iyi erkek oyuncu: Tom Courtenay/”45 Years”
- En iyi senaryo: Patricio Guzman/”El Boton de Nacar”
- Alfred Bauer Ödülü: Jayro Bustamante/”Ixcanul”
- En iyi ilk film: Gabriel Ripstein/”600 Millas”
- En iyi kısa film(Altın Ayı): Na Young-kil/”Hosanna”
- Kısa film jüri ödülü: Joanna Arnow/”Bad at Dancing”
↧
↧
Yeni Film Fonu
↧
The Imitation Game
1952 kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere matematikçi, kriptanalist ve savaş kahramanı Alan Turing’in (Benedict Cumberbatch) evine girer. Ancak sonuçta ahlaksız davranışlarda bulunma suçlamasıyla Turing’i gözaltına alırlar. Bu suçlama, onun homoseksüellik suçundan mahkûm olmasına yol açacaktır. Yetkililer, aslında modern zaman bilgisayarcılığının öncüsünü suçladıklarından habersizdir. Bilgin, dilbilimci, satranç şampiyonu ve istihbarat görevlilerinden oluşan bir grubun lideri olduğu bilinen Turing’in, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın kırıl amaz tabir edilen Enigma makinesinin şifrelerini kırdığı bilinmektedir. Zeki ve karmaşık bir adamın derinlikli ve akıllardan çıkmayacak portresini çizen THE IMITATION GAME, müthiş bir baskı altında savaşı kısaltan ve karşılığında binlerce kişinin hayatını kurtaran bir dâhiyi anlatıyor. Morten Tyldum’ın yönettiği, Graham Moore’un senaryosunu yazdığı filmin başrollerinde Benedict Cumberbatch, Keira Knightley, Matthew Goode, Rory Kinnear, Allen Leech, Matthew Beard, Charles Dance ve Mark Strong. var.
PRODÜKSİYON NOTLARI
THE IMITATION GAME, İngiltere’nin en olağanüstü ve tanınmayan kahramanlarından biri olan Alan Turing’inyaşamını ve çalışmalarını anlatıyor. Benedict Cumberbatch (Wikileaks: Beşinci Kuvvet, Star Trek: Bilinmeze Doğru ve Sherlock, televizyon versiyonu) ve Keira Knightley (Kefaret’teki rolüyle BAFTA adayı, Aşk ve Gurur’daki rolüyle Oscar adayı), Turing’i ve şifre kırıcı arkadaşı Joan Clarke’ı canlandırıyor. Birinci sınıf kadrodaki diğer oyuncular; Matthew Goode (Lanetli Kan, Tek Başına Bir Adam), Mark Strong (Köstebek), Rory Kinnear (Skyfall),
Charles Dance (Gosford Park, Game of Thrones), Allen Leech (Korku Yolu, Downton Abbey) ve Matthew Beard
(Aşk Dersi). 2012’de Headhunters’la BAFTA ödülüne aday gösterilen Norveçli filmci Morten Tyldum’ın kullandığı senaryo Graham Moore, Alan Turing: The Enigma adlı Andrew Hodges kitabından uyarladı. Filmin başyapımcıları, Black Bear Pictures’tan Teddy Schwarzman ve Bristol Automotive’den Nora Grossmanve Ido Ostrowsky. Yardımcı yapımcı ise Peter Heslop (Zoraki Kral). Kamera arkasında ise görüntü yönetmeni Óscar Faura (The Impossible), editör William Goldenberg (Oscar ödüllü Argo), prodüksiyon tasarımcısı Maria Djurkovic (Köstebek), kostüm tasarımcısı Sammy Sheldon Differ(Göster Gününü), saç ve makyaj tasarımcısı IvanaPrimorac (Anna Karenina), kast direktörü Nina Gold (Sefiller) ve besteci Alexandre Desplat (Argo ile Oscaradaylığı) var. Film, İngiltere’de; Londra, Oxfordshire, Buckinghamshire ve Dorset gibi yerlerde sekiz haftada
çekildi. Mekânlardan bazıları, yazar Ian Fleming’in eski evi, King’s Cross İstasyonu, genç Turing’in eğitim gördüğü Sherborne Okulu ve Bletchley Park’taki kod kırma merkeziydi. Bazı iç mekân çekimleri de Middlesex’teki HDS/CHAK89 Stüdyoları’nda çekildi.
YAPIM HAKKINDA
İngiliz kriptanalist Alan Turing’in şaşırtıcı derecede gerçek ama geniş kitlelerce bilinmeyen hikâyesi, Aralık 2011’de Hollywood çevrelerinde hızla yayıldı. Böylece Graham Moore’un, Turing’in yaşamını aydınlattığı ve henüz olgunlaşmamış olan senaryosu da efsanevi kara listeye girdi. Yani, Hollywood yöneticilerinin, en sevilen ama yine de çekilmemiş senaryolar listesine. Prodüksiyon firması Black Bear Pictures’ın başındaki Teddy Schwarzman, senaryoyu ilk okuyuşta çok etkilendi: “Çok sürükleyici ama çok yoğundu. Tarihsel önemi olan konularla doluydu. Anlaşılamayan bir ana karakteri vardı. Senaryo son derece zeki bir şekilde yazılmıştı. Diyaloglar son derece biçimliydi ama hiçbir şeyi karakterlerden daha ön plana çıkarmıyordu. “ Schwarzman, bunun Black Bear’ın orijinal, katılımcı ve karmaşık, karakter odaklı hikâyelerine çok iyi uyacağını biliyordu. Kısa zaman önce çektikleri, Robert Redford’ın oynadığı Sona Doğru gibi.
Senaryo Nasıl Ortaya Çıktı?
Senaryonun başlangıcının, çoğu kişinin bildiğinden daha zengin bir geçmişi vardı. 2009’un sonlarında Bristol Automotive prodüktörleri Nora Grossman ve Ido Ostrowsky, Başbakan Gordon Brown’ın bir konuşma metnine rastladı. Başbakan, Alan Turing’in İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü muamele için İngiliz hükümeti adına özür diliyordu. Turing’in hikâyesini bilmedikleri için onu araştırmışlar ve özellikle ABD’de çoğu kişinin bilmediği olağanüstü bir yaşamı keşfetmişlerdi. Derhal Andrew Hodges’un Turing biyografisine başvurmuş ve bu konuyu tartışmışlardı. Konuklardan biri de Graham Moore’du. Genç yazar, Turing’e duyduğu sevgiyi ifade etmiş ve üçlü, bir senaryo planı yapmıştı. Turing’in savaş sonrasında yazdığı bir makale, Moore’a ilham kaynağı oldu. Makalede, Turing’in bir şeyin makine mi, yoksa gerçek bir kişi mi olduğunu belirlemek için icat ettiği bir yöntem anlatılıyordu. Aslında bir tür testti. Turing’e göre ise bir oyundu: The Imitation Game. Grossman ve Ostrowsky, 2012 sonbaharında proje için yeni bir yuva buldu. Ekip, Schwarzman’la tanışınca aralarındaki ortaklık da doğmuş oldu.
Film Ekibi’nin Seçimi ve Projenin Doğuşu:
Schwarzman, Grossman, Ostrowsky ve Moore, aynı hikâyeyi aynı şekilde anlatmak istediklerini fark ettiler. Yani hikâyenin en zorlayıcı ve benzersiz öğelerinin hakkını verirken, olağanüstü bir yaşama da saygı göstermeyi. Moore bunu şöyle anlatıyor: “Bu, müthiş bir hayat hikâyesi. Uydurulmuş olsa inanılırlığı olmayacak bir hikâye. Pek çok dramatik olay yaşamış, dâhi ve savaş kahramanı olan, bilgisayarı icat eden, hükümet tarafından homoseksüellikle suçlanmış ve intihar etmiş biri. Film içinde film. Bunun gerçek olması insanı şok ediyor.”
Turing’in yaşamını çevreleyen olağanüstü şartlara rağmen, ekip onun hikâyesine kişisel bir hayranlık duymuş. Schwarzman, Moore’un hevesini şöyle paylaşıyor: “Bu, dünyanın duyması gereken bir hikâye. Polonyalılarla İngilizler şifreyi kırmak için yıllarca uğraşmış ama yeterli bir gelişme kaydedememişlerdi. Bu yüzden gerçek anlamda hiçbir eğitimi olmayan bir profesörün, imkânsız bir problemi çözmek için Bletchley Park’a gelmesi insanı hayrete düşürüyor. Turing’in Bletchley Park’tan önce ve sonra neler başardığını herkes bilsin istedim.
Turing, benzersiz olmasıyla benimsendi ve süreç içerisinde sayısız hayat kurtardı. Scwarzman, tematik açıdan da senaryoyla arasında bir bağ kurmuş. “Ben dışarıdan bakanı, düşüneni, başkalarının konu dışı veya gereksiz bulduğu şeyleri sırf kendi iradesiyle, etki yaratmak için yapanı takdir etmeye meyilliyimdir. Bu, hiçbir şeyden bir şey meydana getiren, gelecek nesilleri derinden etkileyen bir adamın hikâyesi. “Moore da Turing’in çalışmalarından çok etkilenmişti. Bunu şöyle hatırlıyor: “Gençliğimde bilgisayar bilimleriyle son derece ilgiliydim.
Bilgisayar kampına gitmiştim. Programlamaya çok ilgim vardı. Turing, bu tarikatvari hayalin nesnesidir. Bilgisayarın, tarihin adaletsiz davrandığı ilk mucidi olduğu için Steve Jobs’dan, Bill Gates’e kadar herkes ondan bahsetti. Bu filmin, bir parçası olduğum ve olacağım en önemli şey olduğunu hissediyorum. Bir daha bu kadar çok sevdiğim bir şey yapabilir miyim bilmiyorum ama bu kez bunu yaptığım için çok mutluyum.”
↧
87. oscar ödülleri sahiplerini buldu
· EN İYİ FİLM - Birdman (Alejandro González Iñárritu)
· EN İYİ YÖNETMEN - Alejandro González Iñárritu (Birdman)
· EN İYİ ERKEK OYUNCU - Eddie Redmayne (The Theory of Everything)
· EN İYİ KADIN OYUNCU- Julianne Moore (Still Alice)
· EN İYİ ÖZGÜN SENARYO – Birdman
· EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU - J.K. Simmons (Whiplash)
· EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU - Patricia Arquette (Boyhood)
· EN İYİ ORJİNAL FİLM MÜZİĞİ - Glory (Selma)
· EN İYİ ORİJİNAL ŞARKI - The Grand Budapest Hotel (Alexandre Desplat)
· EN İYİ KOSTÜM TASARIMI - The Grand Budapest Hotel (Milena Canonero)
· EN İYİ MAKYAJ VE SAÇ - The Grand Budapest Hotel (Frances Hannon ve Mark Coulier)
· EN İYİ KURGU - Wiplash (Tom Cross)
· YABANCI DİLDE EN İYİ FİLM - Ida (POLONYA)
· EN İYİ ANİMASYON - Bir Hero
· EN İYİ BELGESEL – CitizenFour
· EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ - Birdman (Emmanuel Lubezki)
· EN İYİ KISA FİLM - The Phone Call (Mat Kirkby, James Lucas)
· EN İYİ KISA BELGESEL - Crisis Hotline: Veterans Press 1 (Ellen Goosenberg Kent ve Dana Perry)
· EN İYİ SES KURGUSU - American Sniper
· EN İYİ SES MİKSAJI – Whiplash
· EN İYİ UYARLAMA SENARYO - Graham Moore, "The Imitation Game"
↧
Çal öyleyse davulcu kardeş - Whiplash
Bu yıla bağımsız sulardan gelen Whiplash'ın damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Arada sırada böyle mütevazi bütçeli oyunculuğa ve ya hikayesine sırtını yaslamış filmlerle karşılaşıyoruz. Yıllar önce bunun gibi Little miss Sunshine, Sunshine Cleaning gibi filmler ilk hatırladıklarım. Oyunculukları samimi hikayeleri samimi filmler yüksek bütçeli filmlere kafa tutar hale gelmişti. Bu yıl da Whiplash bunu başardı. Gerçi ilk iki örnek gibi samimi sıcak bir hikayesi yok tam tersine insanı gerim gerim geren bir gerilim başyapıtı olarak duruyor karşımızda. Çok iddialı konuşmayı sevmem ama son yıllarda izlediğim beni en çok geren filmdi. Ve bunu canavarlarla,kapı arkasından fırlayan hortlaklarla ve ya zombi gibi garabetlerle yapmayıp merkezine caz müziği koyarak yapıyor.
Zaten oldum olası merkezine müziği almış filmlere özel bir ilgim vardır.. Bazı filmleri sırf müziği için tekrar tekrar izlemişliğim vardır.Mesela konuyla alakasız ama yakın zamanda buna en güzel örnek Broken Circle Breakdown diyebilirim. ara ara açar hem izlerim hem de dinlerim.
Merkezinde bir caz davulcunun yerleşeceği bir filmin sinema dünyasında bu kadar patırtı kopartacağını tahmin etmezdim doğrusu. Whiplash bunu o kadar güzel yapıyor ki caz müziğin o elit,o insanı uzaklaştıran havasını parçalıyor ve hem izlenilebilir hem dinlenileblir kılıyor.(ki kayıtlara geçsin her ne kadar cazı çok sevsem de maalesef üst sınıfa ait imajını kıramamış hep elit kesimin tekelinde bir müzik olarak algılanmıştır.)
Kısaca filmin hikayesinden bahsetmek gerekirse hayali Schaffer sanat okulunun astığı astık kestiği kestik jazz hocası Terence Fletcher (J.K. Simmons) mükemmeli arayan ve bu arayış içinde herşeyi mübah gören bir hocadır. Genç kahramanımız Andrew(Miles Teller) ise ileride büyük bir jazz davulcusu olma hayalindedir. Günün birinde Andrew, Fletcher'in dikkatini çeker ve okulun en iyi grubu sayılan studio band'e yedek davulcu olarak girer.Ana davulcu olmak isterken önünde sadece mesleki bir test değil, aynı zamanda psikolojik bir sınav da vardır.
Filmin yönetmeni Demien Chazelle'nin Princeton'da kendi yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak yaptığı filmde izleyiciyi başarının ne olduğunu sorarken büyük ve sonsuz bir dilemma içinde bırakıyor. Başarıya ulaşmada sevgi ve nefretin sonsuz birlikteliğini çok güzel anlatıyor. Mental ve fiziki şiddetin dozunda kullanıldığı zaman insanı canlı ve hayatta tutmasının yanı sıra bir doz aşırıya kaçıldığında da sindirdiği gözlenir. Aslına bakarsanız şiddeti içselleştirme güdüsü insanın hayvani genlerinden gelen evrimleşmemiş tarafından kaynaklanmaktadır. Sonuçta binlerce yıl önce evrimleşmeye başlamış olsa da milyon yıllık dünya tarihinde aslında çok da yeni bir zamanı kapsar. Hal böyle olunca günümüzdeki yaşanılan şiddet olaylarını da göz önünde bulundurursak yeteri kadar insanlaşmadığımız sonucuna varabiliriz.

Yukarıda bahsettiğim sevgi-nefret ilişkisine bir örnek, ortaokuldayken voleybol antremanımıza aynı takımda yakın arkadaşımın eskiden voleybol oynamış babası da gelirdi ve bize yardımcı olurdu. Yavaş yavaş voleybolda temel hareketlerden sonra zor hareketlere geçmiştik.Arkadaşımın babası sürekli oğluna bağırır durur ama bizler yapamadığımız zaman sakince nasıl yapacağımızı gösterirdi. Bir gün arkadaşım dayanamaadı ve niye sürekli bana bağırıyorsun diye çıkıştı. Babasının cevabı aslında bir nevi Fletcher cevabıydı. "sen benim oğlumsun,en iyisini yapmanı istiyorum" Bir de böyle bir yanı vardı Fletcher'ın. Bütün disiplinlerin en temel noktası en iyiye ulaşma yolunda çekilen 'çile'dir ve bunu yolda tek ihtiyaç duyulan 'hırs'tır.Yine spor eksenli yakın zamanda buna benzer bir haber çıkmıştı. Galatasaray basketbol takımının coach'u Ergin Ataman bir sporcusunu tokatlamakla suçlanıyordu.Konunun detayını bilmiyoruz ama basından okuduğum kadarıyla olay performansını beğenmediği genç oyuncusunu eğitme amacıyla bir tokat olduğu şeklindeydi. Büyük olay oldu, bir hoca nasıl oyuncusuna şiddet uygulardı yorumları yapıldı. Manchester United'ın efsane hocası Ferguson'un da yine böyle olayları vardır. Beckham'ın kaşını krampon atarak patlaşmışlığı vardır. Film de insana aslında tam da bu noktada soruyu soruyor. Başarıya ulaşmada şiddet meşrulaşır mı, meşrulaşırsa eğer dozu ne olmalı?

Bu anlayışın uzantısı olarak okulda öğretmenlerin dövmesi akla gelebilir. Organize işlerde Cem yılmaz'ın canlandırdığı Müslüm karakterinin buna uyan güzel bir repliği vardı."Dayak ikiye ayrılır. Öğretici dayak ve sıradan dayak. Çocukken öğretmenlerimizin elimize cetvelle vurması,unutulur mu? diye. Bu şiddet eğitici(?) bir şiddetten öte çaresizlik şiddeti olarak uygulandığından herkesin sinirle ve küfürle andığı mutlaka bir ilkokul öğretmeni vardır. Aslında bu durum öğretmekten çok terbiye etmek amacıyla olurdu.
"Kusur edeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir "diye bu eski bir lafımız vardır. Bu sözu düstur edinip koca eğitim sistemimizin temeli oluşturmuştur Beden terbiyesi kurumu. Genç dimağları sirk hayvanları gibi şiddet kullanarak terbiye ettiler yıllarca. Seksenlerin sonu doksanların başı çocuğu olarak bunu biraz yaşasam da asıl yaşayanlar 60'lı-70li yıllarda okumuş anne babalarımızdır. Hatta o dönemde çocuğumu az dövüyorsun diye öğretmenlere şikayete giderlermiş veliler. Bu bir şekilde işe yarar gözükebilir çünkü hayvanlar gibi terbiye edildiği zaman insan olumlu sonuçlar verdiği çıkarımı yapılabilir ama içten içe insanın bir köşesinde bu şiddet yer alır ve nesilden nesile aktarılabilir. Günümüzde yaşadığımız bütün herşeyin temelinde, bütün kötülükleri yapanların vakit zamanında anne ve babalarının da terbiye adı altında meşrulaştırılmış şiddete maruz kalmalarını bulabiliriz.Şu günlerde sürekli soruyoruz ya, "Biz nasıl bu hale geldik". Belki de cevabı budur.
Ps: Filmde ayrıca Bosphorus İstanbul Agop zillerini görmek ayrı bir keyif bence. Zilciyanları ve bu topraklardan çıkan zil ustalarının hikayeleri mutlaka okunmalı.
http://www.milliyet.com.tr/-whiplash-le-oscar-da-gundem-2006924/
↧
↧
Sinamatek canlanıyor
Sinematek ya da Fransızca haliyle “cinémathèque”, sinema eserlerinin korunduğu, saklandığı, onarıldığı ve gösterimlerinin yapıldığı merkeze verilen isimdir. Bir sinematekin genellikle bir film arşivini, sinema kütüphanesini, sinema gösterim salonlarını ve bir sinema müzesini içermesi ve gösteriler ve sergiler yoluyla kamunun kullanımına sunması beklenir. Dünyadaki en önemli sinematek, Henri Langlois’nın 1936’da kurmuş olduğu Fransız Cinémathèque’idir. Lumière Enstitüsü, İsviçre Lozan cinémathèque, Londra’daki Britanya Film Enstitüsü, Torino Uluslararası Sinema Enstitüsü, New York’taki George Eastman House ve Moskova Sinematekleri de diğer önemli sinemateklerdir.
Türk Sinematek Derneği ise Onat Kutlar ve arkadaşları tarafından 25 Ağustos 1965 tarihinde kurulmuştur. Düzenlediği açık oturumlar ve yayınladığı Yeni Sinema dergisi ile sinema üzerine çok önemli tartışmaların merkezinde yer almış, sinema üzerine araştırma yapanlar için kütüphane hizmeti sunmuş ve daha önemlisi 1965-1980 arasında yüzlerce filmin gösterilmesini sağlamıştır.
“sinematek.tv”projesi, 1980 yılında kapanmış olan, ancak Türkiyeli sinemaseverler için hala tarihsel önemini koruyan Sinematek’in dijital ortamda yeniden canlandırılmasını hedeflemektedir. Ancak bu yeniden canlandırma, elbette ki Sinematek’in aynısının dijital ortamda yeniden kurgulanmasını değil, yeni iletişim teknolojilerinin yarattığı olanaklarla onun temelindeki fikrin yeniden canlandırılmasını ifade etmektedir. Sinematek fikrinin içinde yaşadığımız dönem ve iletişim ortamına uygun bir biçimde yeniden vurgulanması, dijital ortamın yaratıcılığı ile bu tarihsel mirasın bir dijital “ortaklık” olarak ilerletilmesi gerektiği düşüncesiyle, Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin de düzenleyicisi olan ve sinemayı alternatif ve daha özgürlükçü bir iletişim ortamı yaratmanın önemli bir unsuru olarak kabul eden Alternatif Medya Derneği bu projeyi başlatmıştır. “sinematek.tv” içerisinde dijital sinema kütüphanesi, internetten her an izlenmeye hazır bir film kütüphanesi, Türkiye’de yayınlanmış sinema dergileri arşivi, sinema üzerine yapılmış akademik tez ve makaleler arşivi, film afişleri arşivi ve bu fikrin tarihsel bir miras olarak kuşaklararası aktarımını sağlayacağına inandığımız bir “dijital bellek” arşivi bulunmaktadır. Yani sinematek.tv projesi, 1930’larda Fransa’da Henri Langlois’nın başlattığı, Türkiye’deki Sinematek dostlarının devam ettirdiği, İşçi Filmleri Festivali’nin 2006 yılından itibaren sürdürdüğü bir fikrin paylaşılması ve çoğaltılması çabasıdır: Asıl olan göstermektir… “Benim amacım filmler aracılığı ile duyguların iletildiği bir atmosfer yaratmak. Bizler düşlerin çöpçatanlarıyız.”
↧
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali
programı ve altın bamya adayları açıklandı
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin bu yılki programı ve Altın Bamya adayları bugün, saat 13:00'te, Rampa Tiyatro'da yapılan basın toplantısıyla açıklandı. Bu yıl "Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması" temasıyla düzenlenecek olan festival 13 Mart'ta, İstanbul’da başlayacak
12 yıl önce "Kadınlar Sinema Yapıyor" diye başlayan Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin bu yıl ki programı ve Altın Bamya adayları bugün, saat 13:00'te, Rampa Tiyatro'da yapılan basın toplantısıyla açıklandı. Bu yıl "Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması" temasıyla düzenlenecek olan festival 13 Mart'ta, İstanbul’da başlayacak. 27 Nisan’a kadar, 6 ayrı şehirde sürecek olan gezici festival 13-22 Mart’ta İstanbul’da, 28-29 Mart'ta Denizli'de, 4-5 Nisan'da Muğla-Bodrum'da, 11-12 Nisan'da Diyarbakır'da, 18-19 Nisan'da Adana'da, 25-26 Nisan'da İzmir'de olacak.
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Filmmor Kadın Filmleri Festivali Koordinatörü Melek Özman, "Dünyanın her yerinde kadınlara karşı küresel bir saldırı söz konusu. Ancak kadınların küresel direnişi de var ve biz bu direnişe dikkat çekmek istedik. Hala kadına yönelik şiddeti 3. sayfalardan, dizilerden görüyoruz ama buralarda kadının direnişini göremiyoruz. İşte bu festivalde kadınların direnişini göreceğiz" dedi.
Festival yürüyüşle başlayacak
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 13 Mart Cuma günü, saat 19:00’da Galatasaray Meydanı’ndan Pera Müzesi’ne yapılacak Festival Yürüyüşü ile başlayacak. Festivalde bu yıl 25 ülkeden, 61 film gösterileceğini belirten Festival Koordinatörü Ülkü Songül festival programı hakkında şu bilgileri verdi: "Bu yıl Hindistan'dan Meksika'ya çeşitli ülkelerden filmler göstereceğiz. Filmlerin 17'si Türkiye'den. Festivalden elde edeceğimiz geliri Şengal ve Kobane kamplarındaki kadınlara ve çocuklara aktaracağımız için sade bir açılış yapacağız. Festival yürüyüşü 13 Mart'ta Galatasaray'dan başlayıp Pera Müzesi'nde son bulacak."
Pera Müzesi’nde Mor Kamera Umut Veren Kadın Sinemacı Ödülü’nün de verileceği açılışta Arkadaşımı Merak Ediyorum filmi gösterilecek. Üç yıldır, hem film çözümleri hem de film üretiminde kadının temsili, toplumsal cinsiyet ve eşitlik, pozitif ayrımcılık gibi konularda atölye çalışmaları yapan Bağımsız Kadın İnsiyatifi'nin ilk filmi olan Arkadaşımı Merak Ediyorum, Gezi Direnişi’nden sonra İzmir’de tutuklanan kadın direnişçilerle dayanışma amacıyla yürüttükleri kampanyayı anlatıyor.
25 Ülkeden 61 Film
Festival kapsamında İstanbul Modern, Pera Müzesi ve Rampa salonlarında, 25 ülkeden 61 film gösterilecek. Filmler 'Kadınların Sineması', 'Margarethe von Trotta Toplu Gösterimi', 'Nahid Persson Sarvestani Toplu Gösterimi', 'Kendine Ait Bir Cüzdan', 'Cins, Cinsiyet, Cinsiyetler' ve 'Bedenimiz Bizimdir' adında altı ayrı bölümde seyirciyle buluşacak. Festival bu yıl önemli konukları da ağırlayacak. 1975'ten bu bu yana çektiği filmlerde güçlü kadın karakterler yaratan Margarethe von Trotta ile buluşma17 Mart Salı günü İstanbul Modern'de yapılacak.
Atölye, forum, söyleşi ve diğer etkinlikler
Festivale katılanlar sadece film izlemeyecek aynı zamanda forumlara, söyleşilere, atölyelere de katılabilecek. Bu etkinliklerden biri Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması Forumu. Forum 22 Mart Pazartesi günü, saat 19:00'da, Rampa Tiyatro'da yapılacak.
Festival kapsamında ayrıca Kaleydoskop Atölyesi, Türkiye ve Türkiye dışından direniş deneyimleri filmlere konu olan kadınların katılacağı atölye-söyleşiler gibi çeşitli etkinlikler de gerçekleştirilecek. Festival izleyicileri her yıl olduğu gibi bu yıl da filmlerini izledikleri yönetmenlerle bir araya gelerek söyleşi yapma şansı yakalayacak. Konusu kadın olan ve erkek yönetmenler tarafından yapılan filmlere kadınların bakışını ortaya çıkarmak ve yönetmeniyle tartışmak üzere yapılan Kaleydoskop Atölyesi'nebu yıl Sesime Gel filmiyle Hüseyin Karabey konuk olacak. 19 Mart'ta, Rampa Tiyatro'da yapılacak atölye 19:00'da başlayacak.
7'inci kez Altın Bamya verilecek
Her yıl olduğu gibi bu yıl da festivalin kapanışı Altın Bamya Ödül Töreni ile son bulacak. Türkiye Sineması'ndaki erkek egemen bakışa, öykü ve görselliğin bu bakışla kurulmasına, kadınların bu bakışla temsil edilmesine bir karşı duruş olarak ortaya çıkan Altın Bamya Ödülleri sinemada cinsiyetçi bakış ve klişelerin sona erdirilmesi, gelecek yıllarda ödül verilecek film bulunamaması dileğiyle dağıtılacak.
7'inci kez düzenlenecek olan törende Türkiye Sineması'nın 100. Yılı dolayısıyla 100 yıla bakılacak. "Altın Bamya bundan 7 yıl önce Türkiye Sineması'ndaki cinsiyetçi kalıplarla mücadele etmenin bir aracı olarak ortaya çıktı. 100 yılı tararken ne kadar yorulduğumuzu, eğlendiğimizi, aynı zamanda ne kadar öfkelendiğimizi tahmin edemezsiniz" diyen Altım Bamya Akademisi'nden Hülya Uğur Tanrıöverkategorileri şöyle açıkladı: "100 Yılın Bamyası Ödülleri'nin bu yılki adayları erkek karakter kategorisinde Tecavüzcü Coşkun, Tarkan ve Recep İvedik, kadın karakter kategorisinde ise Kezban, Afrodit ve Mum Kokulu Kadınlar’daki tüm kadın karaketerler. Bu ödülleri sanatçının kendisine ve oyunculuğuna değil, canlandırdığı karaktere veriyoruz. Bir de ödüle doyamayan yönetmenlerimiz ve senaristlerimiz var. Senaryo dalı adayları Sözde Kızlar, Acı Hayat ve Ah Müjgan Ah, film kategorisi adayları iseCanlı Hedef, Kilink serisi ve Ölünceye Kadar."
Altın Bamya Akademisi'nin bu yıl dağıtacağı Altın Bamya'lar bununla sınırlı kalmayacak. Jüri Özel-Tek Taşlı Bamya Ödülü, Jüri Özel-103,5 / Yüz Üç Buçuk Bamya-Homofobi Ödülü, Jüri Özel-Eşek Arısı-Cinsiyetçi Dil Ödülü de verilecek. Ayrıca Türkiye'de bir dönem erkek kuşakların cinselliğe ve cinsiyete dair hal ve tavırlarına esin kaynağı olan tüm Seks Filmleri ise Jüri Özel-100 Bamya Turşusu Ödülü ile ödüllendirilecek.
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali
13. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali programına www.filmmor.org adresinden ulaşılabilir.
7. Altın Bamya / 100 Yılın Bamyası Ödülleri kategori ve adayları:
1. Erkek Karakter:
- Tecavüzcü Coşkun
- Tarkan
- Recep İvedik
- Tarkan
- Recep İvedik
2. Kadın Karakter:
- Kezban
- Afrodit
- Mum Kokulu Kadınlar’daki tüm kadın karakterler
- Afrodit
- Mum Kokulu Kadınlar’daki tüm kadın karakterler
3. Senaryo:
- Sözde Kızlar
- Acı Hayat
- Ah Müjgan Ah
- Acı Hayat
- Ah Müjgan Ah
4. Film:
- Canlı Hedef
- Kilink Serisi
- Ölünceye Kadar
- Kilink Serisi
- Ölünceye Kadar
5. Jüri Özel Ödülleri:
- 103,5 / Yüz Üç Buçuk Bamya – Homofobi Ödülü: Kolpaçino Serisi
- 100 Bamya Turşusu Ödülü : Tüm Seks Filmleri
- Eşek Arısı – Cinsiyetçi Dil Ödülü : Yusuf Yusuf
- 100 Bamya Turşusu Ödülü : Tüm Seks Filmleri
- Eşek Arısı – Cinsiyetçi Dil Ödülü : Yusuf Yusuf
Açılış Programı:
Festival Yürüyüşü: 13 Mart Cuma, saat 19:00, Galatasaray Meydanı-Pera Müzesi
Festival Açılışı: 13 Mart Cuma, saat 20:00, Pera Müzesi
Açılış Filmi: 13 Mart Cuma, saat 20:30, Pera Müzesi
Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin SinemasıForumu
22 Mart Pazartesi, saat 19:00, Rampa Tiyatro
Kaleydoskop Atölyesi / Sesime Gel filmi ile Hüseyin Karabey
19 Mart Perşembe, saat 19:00, Rampa Tiyatro
Festival Mekanları:
İstanbul: 13-22 Mart / İstanbul Modern, Pera Müzesi, Rampa Tiyatro
Denizli: 28-29 Mart / TMMOB- Makine Mühendisleri Odası
Muğla-Bodrum: 4-5 Nisan / CineMarine Sinemaları
Diyarbakır: 11-12 Nisan / Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi
Adana: 18-19 Nisan / Seyhan Kültür Merkezi
İzmir: 25-26 Nisan / İzmir Fransız Kültür Merkezi
Altın Bamya Akademisi www.altinbamya.org / medya@filmmor.com
Festival web sitesi: www.filmmor.org
Twitter: https://twitter.com/#!/Filmmor_
Facebook: http://www.facebook.com/Filmmor
↧
Yine yeşilçam yine vefasızlık
Bugün Vatan gazetesinin internet sitesinde yer alan habere göre herkesin Seferoğulları'nın Suphi'si olarak bildiği emektar sinema oyuncusu Cevdet Arıkan maddi sıkıntılar içerisinde olduğu belirtiliyor. Oynadığı filmleri telifsiz bir şekilde kanallarda yüzlerce kez yayınlanmasına karşın cebine bir kuruş dahi girmeyen sinema emekçilerinin hakları ne zaman güvence altına alınacak acaba? Anadolu Ajansı'nın haberi şöyle;
Türk sinemasında 120'yi aşkın filmde oynayan karakter oyuncusu Cevdet Arıkan, ekonomik sıkıntıları nedeniyle çocuklarının desteğiyle hayatını sürdürüyor.Mersin'in Tarsus ilçesinde yaşayan 6 çocuk, 5 torun sahibi Cevdet Arıkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1948 yılında Adana'da doğduğunu, sinema hayatına 1964'de figüran rolleriyle başladığını söyledi.
Adana 1970'de Vücut Geliştirme Şampiyonu olduktan sonra bir dönem fotoroman sayfalarında yer aldığını, ardından da Yeşilçam'da 120 filmde rol aldığını anlatan Arıkan, beyaz perdeye adım atmadan önce iyi bir spor kariyerinin olduğunu belirterek, şöyle devam etti
'12 yaşında spor başlamıştım. 26 yaşıma kadar sporun içinde oldum. Adana Halter ve Vücut Şampiyonu ile 'Adana Adale Kralı' seçildim. Ellerim üzerinde apartmanlarda merdivenleri çıkardım. Hatta bana ''yürüyen asansör'' lakabı takmışlardı. İstanbul'a gittiğimde film yapımcılarının dikkatini çekmişim. Sinemaya merakımdan dolayı onların teklifini kabul ederek 'merhaba' dedim.''
67 fotoromanda rol aldığını ifade eden Arıkan, ''Saklambaç, İnci, Kelebek ve daha bir çok gazetenin ekinde Sezen Aksu, Nil Burak, Yasemin Kutsi gibi ünlü oyuncuların da bulunduğu ve birçok sanatçıyla fotoromanlarım oldu'' dedi.
''120 filmde rol aldım. O günün şartlarındaki en iyi filmlerimiz bugün de televizyonlarda gösteriliyor. Kemal Sunal'ın 'Tosun Paşa', 'Kibar Feyzo', Ferdi Tayfur'un 'Çeşme', 'Ben de özledim', Cüneyt Arkın'ın 'Gırgır Ali' ve 'İstasyon' filmleri başta olmak üzere, Ediz Hun, Erol Taş, Ayhan Işık, Murat Soydan ve Kadir İnanır gibi birçok ünlüyle aynı sette çalıştım. Ayrıca TRT televizyonu tarafından çekilen aralarında Kartallar Yüksek Uçar'ın da bulunduğu 5 dizide rol aldım.''
Sinemaya 40 yıl emek verdiğini ve maddi durumunun kötü olması nedeniyle bugün sigorta primini dahi yatıramadığı için emekli olamadığını dile getiren Arıkan, şöyle konuştu:
''Eşimle birlikte kızımın evinde oturuyorum. Bu kadar yıl sinemaya emek veren bir sanatçı olarak, 120 film yapıyorum. Yıllarımı sinemaya veriyorum. Bütün oyuncular emekli oluyor. 1996 yılında bir yasa çıkmış, benim haberim olmadı. Ben bu yasadan yararlanamadım. Bir başvuru tarihi konmuş yasal olarak. Benim haberim olmadı. Birçok sanatçı emekli olmuş. Benim hala emekli maaşım yok. Mağdurum emekli olamıyorum. Buna ben çare bulamıyorum. Sorunlarım çok büyük. Sanatın böyle olacağını bilseydim sanatçı olmazdım. Kendimi nasıl anlatacağımı bilemiyorum.''
Arıkan, kalp hastası olduğunu 5 yıldır ilaç kullandığını belirterek, ''İlaçlarımı oğlumun sigortasından temin ediyorum. Mağdurum ne yapacağımı bilemiyorum. Geçimimi çocuklarımın bana gönderdiği cüzi ücretle sağlıyorum. Onların yardımıyla ayaktayım. Emekliliğim konusunda ilgililerin desteğine ihtiyacım var'' diye konuştu.
↧
Sinemacılardan sansür için açık mektup
İşte SE-YAP'ın 'Kamuoyuna Açık Mektup'u:
34. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, filmlerin gösteriminin engellenmesinin ardından, sinemacılar sansüre karşı kararlı bir dayanışma sergilemiştir. Sansürsüz bir festival talebiyle, festival programında yer alan pek çok film ile ulusal ve uluslararası yarışma jürileri festivalden çekilmiş, festivalin tüm yarışmalı bölümleri ve kapanış töreni iptal edilmiştir. Festival tarihinde ilk kez yaşanan bu durum, sinema ve diğer kültür - sanat dalları üzerinde artan sansür ve kontrol mekanizmalarının yeni bir halkasıdır. Sansüre imkan tanıyan kanun ve ilgili yönetmeliklerin değiştirilmesi için, sinemacılar ve meslek kuruluşları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na birçok öneri sunmuş, ancak ne yazık ki, bugüne dek Bakanlık nezdinde çözüme yönelik somut bir adım atılmamıştır.
Sinemamız son yıllarda uluslararası alanda önemli başarılar kazanmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın en önemli görevlerinden biri sinemamızdaki bu yükselişi sürdürmeye yönelik gerekli politikaları üretmek ve uygulamak olmalıdır. Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın temel sorumluluğu, sinemacıların özgür sanatsal üretimini teşvik etmek ve üretilen filmlerin izleyiciyle özgür bir şekilde buluşmasını sağlamaktır.
Yaşanan son olaydan hareketle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve kamuoyuna bu konuyla ilgili taleplerimizi tekrar hatırlatmak isteriz:
1. Sinema filmlerinin kayıt ve tescili ile ilgili sınıflandırma ve değerlendirme yönetmelikleri bilimsel ölçütler ve uluslararası uygulamalar gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.
2. Film festivallerinde ve benzeri her türlü kültürel ve sanatsal etkinlikte gösterilen yerli filmler, yabancı filmlerde olduğu gibi herhangi bir resmi belge olmaksızın, film sahiplerinin beyanları esas alınarak ve festival yönetimlerinin sorumluluğu altında seyirci ile buluşmalıdır.
3. Bakanlık değerlendirme kurullarının filmlerin ticari dolaşıma ve gösterime girmesiyle ilgili yasaklama kararı verme yetkisi kaldırılmalıdır.
4. Taslak halindeki Sinema Yasası, sinema kurumlarıyla istişare halinde revize edilmeli ve en kısa sürede yasalaşmalıdır.
5. Türkiye Sinema Kurumu’nun kurulmasıyla ilgili nihai hedef doğrultusunda çalışmalar yapılmalıdır.
2. Film festivallerinde ve benzeri her türlü kültürel ve sanatsal etkinlikte gösterilen yerli filmler, yabancı filmlerde olduğu gibi herhangi bir resmi belge olmaksızın, film sahiplerinin beyanları esas alınarak ve festival yönetimlerinin sorumluluğu altında seyirci ile buluşmalıdır.
3. Bakanlık değerlendirme kurullarının filmlerin ticari dolaşıma ve gösterime girmesiyle ilgili yasaklama kararı verme yetkisi kaldırılmalıdır.
4. Taslak halindeki Sinema Yasası, sinema kurumlarıyla istişare halinde revize edilmeli ve en kısa sürede yasalaşmalıdır.
5. Türkiye Sinema Kurumu’nun kurulmasıyla ilgili nihai hedef doğrultusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Kültür ve Turizm Bakanı'nı, sansüre imkan tanıyan yasa ve yönetmeliklerin ivedilikle değiştirilmesi için, meslek birlikleriyle acil bir toplantı düzenlemeye davet ediyoruz.
Aşağıda imzası bulunan sinemacılar, sanatçılar, sinema yazarları, meslek örgütleri, sendika ve festivaller olarak sansüre yönelik her tür uygulamanın karşısında durduğumuzu, her koşulda mesleki özgürlüğümüzü savunmaya hep birlikte ve kararlılıkla devam edeceğimizi kamuoyu huzurunda bir kez daha duyuruyoruz.
İMZA VEREN KURUMLAR
!f istanbul Uluslarası Bağımsız Filmler Festivali
Altyazı Aylık Sinema Dergisi
Anadolu Kültür
Ankara Sinema Derneği (ASD)
Ankara Uluslararası Film Festivali (AUFF)
Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB)
Büyülü Fener Kültür Sanat Derneği (BFKSD)
Canlandıranlar Yetenek Kampı ve Festivali
Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD)
Canlandıranlar Derneği
Documentarist Uluslararası Belgesel Film Festivali
Filmmor Kadın Filmleri Festivali
Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN)
Gezici Festival
Görüntü Yönetmenleri Derneği
Hangi İnsan Hakları Film Festivali
İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali
İşçi Filmleri Festivali
İstanbul Film Festivali
İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali
Kısa Filmciler Derneği
Oyuncular Sendikası
Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SENARİSTBİR)
Senaryo Yazarları Derneği (SEN-DER)
Sinema Emekçileri Sendikası (SİNESEN)
Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SE-YAP)
Sinema Oyuncuları Derneği (SODER)
Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY)
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD)
Siyah Bant
Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK)
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali
Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali
Yeni Film Fonu
Yeni Film Dergisi
Yeni Sinema Hareketi (YSH)
Yeşilçam Sineması
Altyazı Aylık Sinema Dergisi
Anadolu Kültür
Ankara Sinema Derneği (ASD)
Ankara Uluslararası Film Festivali (AUFF)
Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB)
Büyülü Fener Kültür Sanat Derneği (BFKSD)
Canlandıranlar Yetenek Kampı ve Festivali
Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD)
Canlandıranlar Derneği
Documentarist Uluslararası Belgesel Film Festivali
Filmmor Kadın Filmleri Festivali
Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN)
Gezici Festival
Görüntü Yönetmenleri Derneği
Hangi İnsan Hakları Film Festivali
İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali
İşçi Filmleri Festivali
İstanbul Film Festivali
İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali
Kısa Filmciler Derneği
Oyuncular Sendikası
Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SENARİSTBİR)
Senaryo Yazarları Derneği (SEN-DER)
Sinema Emekçileri Sendikası (SİNESEN)
Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SE-YAP)
Sinema Oyuncuları Derneği (SODER)
Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY)
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD)
Siyah Bant
Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK)
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali
Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali
Yeni Film Fonu
Yeni Film Dergisi
Yeni Sinema Hareketi (YSH)
Yeşilçam Sineması
↧
↧
Eskiden Kuş Adamdım ben

Son akademi ödüllerinde en iyi film,en iyi yönetmen gibi major dallardan ödülle dönen 21 Gram, Babel, Biutiful gibi filmlerin yönetmeni Alejandro İnarritu'nun son şaheseri Birdman,cahilliğin umulmayan erdemi'nde İnarritu kamerasını sanat dünyasına çeviriyor ve geçmişte blockbuster filmlerin aranan oyuncusu Riggan'ın sanatsal varoluş kavgasına tanıklık ediyoruz.Broadway'de Raymond Carver'ın trajik ve melodramatik "what we talk about when we talk about love" oyununusahneye koyma çabasınından hareketle geçmişiyle ve sanat-şöhret kavramı arasında bocalamasını izliyoruz.

Bu yılki akademi ödüllerinde en iyi film ödülü almasını sağlayan iki önemli özelliği yönetim tekniği ve alt metni kesinlikle. Öncelikle alt metninden bahsetmek gerekirse, sinema dünyasına getirdiği keskin eleştiriyi göz ardı etmemek lazım. Bazı yorumlarda bu durumun kör göze parmak sokarcasına anlatıldığı söylense de bence asıl baskın olan sanatçının yaratım ve sanatsal varoluş kavgası, sinema endüstrisinin tüketicilerinden hareketle sanatı ve sanatçıyı şekillendirme kavgası bence daha arka planda işleniyor.
Seyirciler aksiyon sever neden felsefik takılasın mihvalindeki sahnesi filmi özetliyordu adeta. Bahsedilen bu sahne aslında filmin adındaki ikilimi de çok güzel yansıtıyor. Ya Birdman olup seyircinin dolayısıyla sektörün sevdiği bir tüketim ürünü olacaksın ya da Cahilliğin umulmayan erdemi için az kişinin gerçek değerini anlayacağı yani kısacası sanatı sanat için yapacaksın. Sanat sanat için mi; sanat şan, şöhret ve para için mi? Hem Riggan'ın kendi çıkmazlarıydı bunlar hem de Hollywood sektörünün dünyaya empoze etmeye çalıştığı çıkmazlardı.

Bizim sularımızdan buna en yakın film Yavuz Turgul'un Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni ve Haşmet Asilkan örneği aklıma geliyor. Birdman ve Riggan'ın hikayesiyle Haşmet Asilkan'ın sanat için varolma kaygısı oldukça yakın.Haşmet Asilkan da unutulmaya yüz tutmuş bir yönetmen olarak sanatını yaşatmak için elinden geldiğinde çabalıyordu.
Filmin bir güzel yönü de Batman'e yaptığı göndermelerdi bence. Michael Keaton'un kendi kariyerindeki Batman rolünden sonra bir türlü dikişi tutturamayışını filmde Birdman 3'ü çektiğini söylediği 1992 yılıyla Batman'de Keaton'un son kez hayat verişinin aynı olması paralellik fikrini güçlendiyor. Hele şöhret ve sanat anlayışı algısını anlattığı George Clooney ile ilgili uçak anısında da Clooney rastgele seçilmiş bir ünlü olamazdı. Zira kendinden sonra çekilen Batman'de Bruce Wayne'i George Clooney'den başkası değildi.

Birdman’i değerli kılan diğer önemli özelliği ise üstün yönetim tekniği. Yine internetteki çoğu yorumda tersi söylense de plan sekans çekim tekniği ile kotarılan film bu sayede başka bir boyuta taşınmış. St. Matthews tiyatrosunun dar koridorlarının hareketle Riggan ve diğer sanatı kadrosunun kendi içinde hapsolduğu klostrofobik duruş birbirini besleyen iki damardı.
Riggan ve yanındaki insanların geçmişlerine çok da vakıf olamayışımız aslında onların hikayelerine iki saatlik dahil olmamız anlamına geliyordu ve sahneler hiç kesilmeden tek bir gözden olaylara tanık oluyorduk
Filmle ilgili küçük bir parantez açmakta fayda var. Arka plandaki davul sesi o kadar güzel yakışmış ki filme her an birşeyler kopacakmış gerilimini çok güzel yansıtmış.
Bütün bu bahsettiklerimden aynı filmdeki bir ayrıntı beni oldukça mutlu etti. Bilmem farkeden ya da hisseden oldu mu ama tiyatrodan tek bir kapıyla sokağa çıkılması sanki yıllardır kayıp olan kardeşimi buldurmuş gibi sevindirdi. Hele hele bu filmi izlemek için bir pazar günü gittiğim alışveriş merkezinde kavimler göçü kıvamında akın eden tüketiciler (bakın insanlar veya sinema severler demiyorum) arasında bunalıp bunları hissettirmesi kuvvetle muhtemel. İnsan sinemadan veya tiyatrodan sonra sokağa çıkmalı,çok net.
Sonuç olarak Boyhood gibi Grand Budapest Hotel gibi rakipleri arasından sıyrılıp ipi göğüsleyen Birdman adındaki ilüzyona aldanılmadan dramatik yönü ağır bir varoluş kavgası filmi. Eğer bolca görsel efekt görürüz diye gideceksiniz hiç boşuna gitmeyin böyle bir kafadaysanız sizin için iki saatlik bir kayıp olacaktır. Diğer taraftan sanat ve yaratım kavramları üstüne kafa yormayı seviyorsanız tam da sektörün kalbinden derin bir eleştiri getiren Birdan şiddetle tavsiye olunur.
↧
İşçi Filmleri Festivali İş Cinayetlerini Görüyor, Gösteriyor!
İşçi Filmleri Festivali İş Cinayetlerini Görüyor, Gösteriyor!
İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da eş zamanlı olarak gerçekleşecek festivalde bu yıl “İşimiz Gücümüz Yaşamak” teması ile toplam 75 film gösterilecek.
2 Mayıs Cumartesi, saat 19.00’da Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi’nde yapılacak açılış gecesini oyuncu Funda Eryiğit sunacak. Gezi direnişinde milyonların müziği ile tanıştığı Hakan Vreskala’nın ezgilerinin eşlik edeceği gecede her yıl olduğu gibi bu yıl da bir set işçisine plaket verilecek. Sinemacıların sansür mücadelesini anlatan “Yollara Düştük” belgeseli festivalin açılış filmi olacak ve sansüre karşı direnen sinemacılar sahneye davet edilecek.
10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 4 şehirdeki gösterimlerden bir süre sonra birçok kenti kapsayan uzun bir yolculuğa çıkacak ve gösterimler her yıl ki gibi ücretsiz olacak.
Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından emekçilerin yaşamlarını ve mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmayı ve ülkemizde işçi filmi üretimini özendirmeyi amaçlayan festival, DİSK / Sine-Sen, DİSK / DEV SAGLIK-iş, DİSK / Birleşik Metal-iş, DİSK/Basın-iş, Türk-iş / Petrol-İş ,Türk-iş / Tek Gıda-iş, Türk-iş / Kristal-iş, KESK / SES , TTB, Halkevleri , Sendika.Org ve ÇapulTV tarafından düzenleniyor.
Onuncu yıla özel projeler
Festivalimizin onuncu yılı nedeni ile İşçi Filmleri, Öteki “Sinemalar” isimli bir kitap yayınlanıyor. Yordam Kitap tarafından basılan kitabı Prof. Dr. Funda Başaran yayına hazırladı. İşçi filmleri, festivaller üzerine oldukça önemli yazıların ve çevirilerin bulunduğu kitabın alana katkı sunacağını umuyoruz. Kitabı 1 Mayıs’tan itibaren festival gösterim yerlerinden ve kitapevlerinden temin edebilirsiniz.
Ayrıca Türkiye’nin en büyük dijital sinema kütüphanesi sinematek.tv, İşçi Filmleri Festivali’nin 10. yılını selamlayarak yayına girdi.
Kara Sevdalı Bulut ve Yönetmeni ile buluşma
Türkiye’de Kara Sevdalı Bulut filmi sansür nedeni ile yıllarca izleyici karşısına çıkamadı.
Bu nedenle 10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali düzenleme komitesi Muammer Özer’i ve Kara Sevdalı Bulut’u izleyicisiyle buluşturmaya karar verdi. 1977 yılından itibaren İsveç’te yaşayan Muammer Özer’i, İstanbul’a davet etti.
Muammer Özer 2 Mayıs 2015 günü İstanbul’da Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi’ndeki büyük açılışta sahneye çıkacak ve izleyicilere merhaba diyecek.
3 Mayıs 2015 saat 19: 15’de Beyoğlu Sineması Pera salonunda, “Kara Sevdalı Bulut” filminin gösterimi öncesi yönetmen Muammer Özer ile bir söyleşi gerçekleştirilecek.
"Söyleşide yönetmen, filminin başına gelen sansür baskısını anlatacak, izleyicilerin sorularını yanıtlayacak.
Dünyanın birçok ülkesinden zengin bir Film Programı
Festival süresince 22 adet uluslararası, 53 adet de Türkiye’den olmak üzere toplam 75 adet uzun ve kısa kurmaca, belgesel film seyirciyle buluşacak.
Ankara İşçi Filmleri Atölyesi tarafından üretilen bizzat işçilerin kendilerinin filmlerini çektiği 5 adet belgesel, “Soma:Bir Avuç kömür için Ömür Verenlere”, “Vedat Türkali”, “Kobane’den Sabaha Doğru (Berroj)”, “Yırca’da Zeytinlik Direnişi”, sinema emekçilerini anlatan “Motör” ve bir çok belgesel izleyiciyle buluşacak..
İlksen Başarır’dan “Atlı Karınca”, Ömer Levendoğlu’ndan “Mavi Ring” gibi Türkiye’den
“İki Gün Bir Gece”, Costa Gavras’tan “Kapital” uluslararası kurmaca filmler olarak gösterilecek filmlerden bazıları. Polonya Silezya bölgesindeki maden işçilerini anlatan üçlemeden “Tacın İncisi” filmi 2008 yılında İFF’de gösterilmişti. Üçlemenin ikincisi olan “Siyah Toprağın Tadı” filmi de, Türkiye’de ilk defa yine, İFF’de gösterilecek.
1914 yılında ABD’de, Colorado’da, direnen maden işçilerinin katliamını anlatan “Palikari” filmini, yönetmeni Soma kurbanlarının anısına gösterilmesini istedi.
Çin’de akıllı telefon fabrikalarındaki işçilerin koşullarını anlatan “Apple’ın Tutulmayan Sözleri”, “Cebimde Kan var”, “Utanç İmparatorluğu” isimli belgeseller, Rainbow Collective tarafından üretilen ve Bangladeşli 8 yaşında bir çocuk işçinin yaşam mücadelesini anlatan “Mass a Bhat” ve “Kumaştaki Gözyaşları” gibi işçi belgeselleri “İşimiz Gücümüz Yaşamak” diyenleri anlatıyor.
4 İlde gösterimlerin yapılacağı salonlar:
İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi, Beyoğlu Sineması, İstanbul Halkevi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, Macar Kültür Merkezi, Romanya Kültür Merkezi, Barış Manço Kültür Merkezi, Kadıköy Halkevi, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, TAK Tasarım Merkezi-Kadıköy, Ali İsmal Korkmaz Parkı,
Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Sinetopya, Batıkent Halkevi, Dikmen Ahmed Arif Parkı, Mamak Feyzullah Çınar Parkı,
İzmir’de Fransız Kültür Merkezi, İzmir Mimarlık Merkezi, Konak Halkevi Salonu, Menderes Kültür Merkezi, Buca Halkevi, Bilgi Atölyesi ve mahalle gösterimleri
Diyarbakır’da ise Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi Sinema Salonu, Diyarbakır Evi, Sol Mekan.
İnternet Sinema Salonu Uygulaması
İşçi Filmleri Festivali’nde bu yıl ikinci defa ‘Internet Sinema Salonu’ uygulaması gerçekleştirilecek. Festival filmlerinden seçilen 16 adet film 1-10 Mayıs 2015 tarihlerinde, sadece 22:00-00:30 saatleri arasında her gün www.capul.tvadresinde gösterilecek.
Internet salonu gösterimlerinde yer alacak filmler sadece festival programında belirlenen saatler içinde izlenebilecek.
6. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı
Festival kapsamında Ankara’da emek ve iletişim üzerine düşünen, çalışan ve siyaset üreten akademisyenler ve eylemciler 9-10 Mayıs tarihleri arasında 6. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda bir araya gelecekler.
İletişim için:
(İstanbul) İstanbul Halkevi:
Telefon: 0212 245 82 65
Fax: 0212 245 70 10
Adres: İstiklal Caddesi, Orhan Adli Apaydın Sokak, No:10, Beyoğlu / İstanbul
(Ankara) Halkevleri Genel Merkezi:
Telefon: 0312 419 27 17 / 0 505 713 18 32
Fax: 0312 419 32 07
Adres: Konur Sokak, No:8/9, Kızılay / Ankara
(İzmir) Konak Halkevi:
Telefon: 0232 441 06 03 / 0541 850 54 26 /
Adres: Akdeniz Mahallesi 1340 Sokak No: 14 Gümrük-Konak/ İzmir
(Diyarbakır)
Telefon: 0412 257 1565/ 0530 236 00 08
Diclekent Bulvarı Diclekent Villaları 252. Sokak No: 45 Kayapınar/ Diyarbakır
Web: www.iff.org.tr
↧
May the 4th be with you
↧
İnat Hikayeleri
vikipedi'den;
Filmin düzenli bir senaryosu yoktur. "İnat" sözcüğü üzerine doğaçlama hikâyeler türetilecektir. Bölge insanı, oyuncu Tuncel Kurtiz ve yönetmenReis Çelik bir arada bölgenin halk öykülerinden derleme yaparlar. Sonunda bir ana öykü üzerinde üç öykü ortaya çıkar. Kış aylarında ulaşımı sağlayan at kızağını işleten Daşo’nu kırmızı bir minibüsle olan mücadelesi ana öyküdür. Kızakçı kışın buz tutan Çıldır Gölü üzerinden kestirme gittiğinden minibüsün göle giremeyeceğini ve yeni rakibinin kendisinden hızlı olamayacağını iddia etmektedir. İkisi arasında inatlaşma başlar. İnatlaşma devam ederken kızak ve minibüsün yolcularından tanınmış aşıklar ve hikâye anlatıcıları da bu kıyasıya yarışa katılırlar ve inat üzerine öyküler anlatırlar. Anlatılan öykülerin adları” Lades”, ”Beş Kırık Çöp Bir Kırık Kalp” ve “Cambaz Şaho”dur.
↧
↧
Futbol Oyunları
Behance.net'de Nerea Palacios adlı kullanıcı, canımız ciğerimiz game of thrones'daki aileleri nike formalarına uyarlamış. Çok iyi olmuş,çok da güzel iyi olmuş.
↧
Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!
Araç kullanırken telefonla konuşmayın, hayatı susturmayın!
Çünkü Trafik Hayattır!
Hayatımızın en önemli unsuru haline gelen trafik güvenliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen ve örnek uygulamalar geliştiren Trafik Hayattır platformu iletişim faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Toplumsal sorumluluk alanı içerisinde trafik güvenliğine öncelikli olarak önem veren Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır ile trafikte saygı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Trafik güvenliği konusunda Türkiye’nin en istikrarlı kurumsal sorumluluk markası haline gelen Trafik Hayattır platformu 10 yılı aşkın süredir, çeşitli bilinçlendirme projelerini başarıyla yürütüyor.
Trafik güvenliğini ve yaya güvenliğini sağlamada en önemli unsurlardan cep telefonu kullanımına, farklı projeleriyle dikkat çeken Trafik Hayattır platformu, yeni bir animasyon yaparak ‘araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın’ dikkat dağınıklığına sebep olduğunu vurguluyor.
Cep telefonu kullanımı her geçen gün artıyor. Buna paralel olarak şehir içi kazalarında da artış söz konusu. Cep telefonu ile konuşmanın reaksiyonları %80 azalttığı gerçeğini göz önüne alırsak Trafik Hayattır bu konuya eğilerek doğru bir strateji uyguluyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Çünkü Trafik Hayattır!
Hayatımızın en önemli unsuru haline gelen trafik güvenliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen ve örnek uygulamalar geliştiren Trafik Hayattır platformu iletişim faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Toplumsal sorumluluk alanı içerisinde trafik güvenliğine öncelikli olarak önem veren Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır ile trafikte saygı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Trafik güvenliği konusunda Türkiye’nin en istikrarlı kurumsal sorumluluk markası haline gelen Trafik Hayattır platformu 10 yılı aşkın süredir, çeşitli bilinçlendirme projelerini başarıyla yürütüyor.
Trafik güvenliğini ve yaya güvenliğini sağlamada en önemli unsurlardan cep telefonu kullanımına, farklı projeleriyle dikkat çeken Trafik Hayattır platformu, yeni bir animasyon yaparak ‘araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın’ dikkat dağınıklığına sebep olduğunu vurguluyor.
Cep telefonu kullanımı her geçen gün artıyor. Buna paralel olarak şehir içi kazalarında da artış söz konusu. Cep telefonu ile konuşmanın reaksiyonları %80 azalttığı gerçeğini göz önüne alırsak Trafik Hayattır bu konuya eğilerek doğru bir strateji uyguluyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
↧
Yitip giden çocukluğumuzdu

Yitip giden çocukluğumuzda aslında. Pazar akşamları annenin perde ütülediği, banyo yapmak zorunda kalınan, defterlerin kitapların kaplandığı, Jay Jay Okocha'nın kırmızı kramponunun meşhur olduğu ve her hafta mutlaka bir zeki-metin'in filminin yayınlandığı yıllardı. Güzel günlerdi. Çocuktuk ondan güzeldi zannedersem. Daha o zamanlar fesatlığı, iki yüzlülüğü, yalanı, ayak oyunlarını görmemiştik. Teneffüslerde koşar adım bahçeye fırlayıp,iki taşı üstü üste koyup kale yapmaca ve futbol demeye dilim varmıyor zira futbol topla oynanırdı, taş tepmece oynardık. En büyük derdimiz oydu o zamanlar.Ve sürekli birbirimize şaban yada zeki-metin şakaları yapardık Güzel günlerdi. O güzelliği yaratanlardan biriydi Zeki Alasya. Metin Akpınar'la kurmuş olduğu kendi deyimleriyle kader birliği ile sinemamız ve tiyatromuz için altın harflerle yazılacak işlere imza attılar.Yaptıkları işleri buradan anlatacak değilim, zaten anlatmak istesem kelimelere dökemem. Mesai vakti ölüm haberini aldığımda herkeste oluşan üzüntü aslında bizler için ne kadar değerli olduklarının kanıtı. Çünkü eminim herkesin yaşadığı iki boyutluydu. Hem usta bir oyuncunun vakitsiz kaybının üzüntüsüydü hem de her geçen gün uzaklaşan çocukluğumuzun üzüntüsüydü.
The Office'in bir bölümünde Steve Carell'in canlandırdığı Michael Scott şunu söyler; hayatımın en kötü gününün Steve Martin'in öldüğü gün olacağını düşünürdüm hep diye. Aynısını çocukken ben de düşünürdüm. Münir Özkul, Halit Akçatepe, Zeki Alasya, Metin Akpınar daha niceleri. Çocukluğumda hepsi aileden gibiydiler.Çünkü mutlaka içlerinden biri akşam evimizi ziyaret ederdi. Tek derdimiz o zamanlar pazar geceleri banyo yapma istememekti. Güzel günlerdi ve artık geri gelmeyeceklerdi.
↧