Quantcast
Channel: Sinema bir mucizedir...
Viewing all 348 articles
Browse latest View live

32 yıl sonra aynı poz, Türk Sinemasının gurur anı

$
0
0
Hani klişe bir laf vardır ya, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde diye başlar. İlk defa gerçekten bu kadar birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz, deyim yerindeyse kan ağladığımız bu günlerde yüzümüzü güldürecek haber geldi Cannes'dan. 
Twitter'da biri yazmış,çok hoşuma gitmişti. "Soma,Okmeydanı,deprem,Köln,Cannes   şizofren olmamak elde değil". Aynen bu yoğun gündemde her günü olaylı bu ülkede biraz olsun nefes almamız gerekliydi ve Ceylan sağolsun yoğun acılar sırasında küçük bir mola alabildik.
İlk gösterildiği andan itibaren bütün sinema yazarlarının ortak görüşü bir başyapıt olması üzerineydi. Zaten Cannes için Nuri Bilge Ceylan yeni tanınmış biri değildi.Gediklisi sayılabilirdi artık. Daha öncesinde Uzak filmiyle  juri büyük ödülü ve genç yaşta kaybettiğimiz Mehmet Emin Toprak'a en iyi erkek oyuncu ödülü kazandırmıştı. Sonrasında Üç maymun ile en iyi yönetmen ve Bir Zamanlar Anadolu'da ile yine juri büyük ödülünü almıştı. 
Yılmaz güney'in Yol filminden 32 sene sonra büyük ödüle ulaşan Nuri bilge Ceylan'a sonsuz teşekkürler.Türk Sinemasının 100. yılında böyle büyük bir onura erişmek her yönetmene nasip olmaz.
Bu yıl 67.'si düzenlenen Cannes film festivalinde kazananlar ise şöyle,
Ana Yarışma Bölümünde;
  • Altın Palmiye: Kış Uykusu (Nuri Bilge Ceylan)
  • Jüri Büyük Ödülü: Le Meraviglie (Alice Rohrwacher) 
  • Jüri Özel Ödülü: Mommy (Xavier Dolan) / Goodbye to Language (Jean Luc Godard)
  • En İyi Yönetmen: Bennett Miller (Foxcathcer)
  • En İyi Kadın Oyuncu: Julianne Moore (Maps To The Stars)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Timothy Spall (Mr. Turner)
  • En İyi Senaryo: Leviathan (Andrey Zvyagintsev, Oleg Negin)
  • Altın Kamera Ödülü: Party Girl (Marie Amachoukeli-Barsacq, Claire Burger, Samuel Theis)
  • En İyi Kısa Metraj Film: Leidi (Simon Mesa Soto)

Belirli bir Bakış Bölümünde;
  • En İyi Film: White God (Kornél Mundruczó)
  • Jüri Ödülü: Turist (Ruben Östlund)
  • Belirli Bir Bakış Özel Ödül: The Salt of the Earth (Wim Wenders, Juliano Ribeiro Salgado)
  • En İyi Oyuncu Ödülü: David Gulpilil (Charlie’s Country)
  • Toplu Performans Ödülü: Party Girl (Marie Amachoukeli, Claire Burger, Samuel Theis)

FIPRESCI Ödülleri;
  • Yarışma: Kış Uykusu (Nuri Bilge Ceylan)
  • Yönetmenlerin 15 Günü: Love at the First Fight (Thomas Cailey)
  • Belirli Bir Bakış: Janjua (Lisandro Alonso)

100 Yıl 100 Film

$
0
0

FUAT Uzkınay tarafından 1914’te çekilen ‘Ayestefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı’ adlı belgesel ile tarihi yolculuğuna başlayan Türk sineması, bu yıl 100’üncü yaşını kutluyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kutlama etkinlikleri dolayısıyla hazırladığı proje kapsamında akademisyenler, meslek birlikleri ve sivil toplum kuruluşları Türk sinemasının en önemli 500 filmini belirledi. Bakanlık bu sayıyı 300’e indirerek, halkın oylamasına sundu. Oylama, 1 Eylül tarihine dek şu web adreslerinde sürecek: www.100yil100film.gov.tr ve www.yuzyilyuzfilm.gov.tr

“TINKERBELL: GİZEMLİ KANATLAR”IN YAPIMCILARINDAN ZAMANDA YOLCULUK

$
0
0
“UÇAKLAR”
VE
“TINKERBELL: GİZEMLİ KANATLAR”IN
YAPIMCILARINDAN
ZAMANDA YOLCULUK 3-D
SAVING SANTA

YEKTA KOPAN SESLENDİRMESİYLE – TÜRKÇE DUBLAJ
BİR MİR YAPIM SUNUMU – MİR YAPIM DAĞITIMIYLA
Gösterim Tarihi: 11 Temmuz 2014
YAPIM NOTLARI

Synopsis

Evvel zaman içinde Noel Baba, birkaç elf ve küçük bir atölyeden ibaret mütevazi kasabasında yaşamaktadır. Aradan geçen binlerce yılda, yılbaşında hediye bekleyenlerin sayısı katlanarak arttığı için Noel Baba bazı değişiklikler yapmak zorunda kalır. Santek adındaki şirkette çalışmakta olan en zeki Elf’ler,kuzey kutbunu gizleyecek bir hologram ve Noel Baba’nın her evi bir gecede dolaşarak dünyanın dört bir yanında yaşayan çocuklara oyuncaklarını dağıtabilmesini sağlayacak bir zaman makinesi yaparlar. Mucit ise, Santek’in bir parçası olmayı hayal eden ancak asıl görevi Noel Baba’nın ren geyiği ahırını temizlemek olan bir Elf’tir. Her sene yılbaşı gününde Santek, her Elf’e kendi icatlarını sunma ve icadın kabul görmesi durumunda ise seçkin Elf’lerden olma imkanı sunmaktadır. Geçmişte her sene başarısızlığa uğramış olan Mucit, bu sene insanların en mutlu yılbaşı anılarını okuyup, bunu tekrar tekrar keyifle yaşamalarını sağlayan yepyeni icadıyla hayallerinin gerçek olabileceğine inanmaktadır. Ama meraklı bir Elf yüzünden Mucit’in icadı elektriklerin kesilmesine neden olarak bozulur. Kuzey Kutbu’nu gizleyen hologram da sözkonusu bu kesintiden nasibini alır. Dış dünyaya karşı gizliliğini yitiren Kuzey Kutbu, yıllardır Noel Baba’ya kin besleyen Bay Hızlı Taşıyıcı ve annesi tarafından tespit edilir. Dünyanın en büyük taşımacılık şirketinin sahibi olan anne-oğul, Noel Baba’nın kızağının sırrını kendileri için istemektedir ve onları durdurabilecek tek kişi ise Mucit’tir...


Yapım Hakkında

Yılbaşı adeta sihirli bir zamandır. Bir gecede Noel Baba dünyanın dört bir yanındaki sayısız çocuğa Elf’ler ordusu ve çok özel ren geyiklerinin yardımıyla hediyeler dağıtır. Ama ZAMANDA YOLCULUK söz konusu bu sihirin ardında bilimin olduğunu gözler önüne sermekte...

ZAMANDA YOLCULUK filminde, Noel Baba’nın Kuzey Kutbu’nda yer alan atölyesi binlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Başlangıçta Noel Baba ailesinin ve bir avuç Elf’in yaşadığı dünya, küçük kulübeler ile ren geyiği ahırı ve küçük bir oyuncak atölyesinin yer aldığı mütevazi bir dünyadır. Ancak yıllar geçtikçe dünyadaki nüfus artışına paralel olarak Noel Baba’nın yılbaşında dünya çocuklarına sorumlulukları da artmıştır. Tıpkı yılbaşının sihirli bir yanı olduğu gibi Noel Baba’nın da sihirli güçleri vardır ancak talepleri karşılamaya yetmemektedir. Böylece Noel Baba kendi teknoloji şirketi Santek’i, yılbaşı sabahı tek bir çocuk uyanmadan once tüm dünyada ki çocuklara hediyelerini dağıtmasını sağlayacak teknolojiler geliştirmesi için kurar. Zaman Küresi dünya çocuklarının hediyelerini yılbaşında dağıtabilmesi için Noel Baba’ya dilediği kadar zamanda geri yolculuk yapmasını sağlamaktadır.

ZAMANDA YOLCULUK filminin ana fikri Tony Nottage’ya aittir. Yazar Ricky Roxburgh’un kaleme aldığı pek çok taslağın ardından senaryo son halini almıştır. Yapımcı Terry Stone “Tony ilk başta bana başka bir fikirle gelmişti” diye anlatıyor ve sözlerine şöyle devam ediyor “Beğendiğim bir fikir değildi ama ona dedim ki; Başka bir fikrin var mı?”. Onun cevabı ise “ Aslında aklımda bir yılbaşı filmi projesi var ve içinde bugüne kadar hiç kimsenin kullanmadığı unsuru içeriyor. Çocukların çoğu 9 ya da 10 yaşına geldiğinde yılbaşının sihirini kaybederler. Ben onlarda bunu yeniden canlandırmak istiyorum” oldu.
Hikâyeyi hayata geçirmek için yapımcılar, daha once Küçük Denizkızı ve Kuğu Prenses gibi animasyon klasiklerinde çalışmış olan ve ZAMANDA YOLCULUK filmi ile yönetmenliğe başarılı bir adım atacak olan Leon Joosen’un kapısını çalarlar. Stone : “ Animasyon dünyasına yeni bir soluk getirecek birilerini arıyorduk ve bizce Leon tam da aradığımız kişiydi”diye devam ediyor ve sözlerini şöyle bitiriyor: “Bence Leon animasyon dünyasının yükselen yıldızı. O bir deha.”

ZAMANDA YOLCULUK filminin kahramanı Mucit, Santek’e girip icat yeteneklerini kullanmayı hayal eden bir Elf’tir. Ancak ona küçük bir çocukken seçilen rol bu standarttan uzaktır. Mucit ahırlarda çalışmakta, Noel Baba’nın kızağının ve en iyi arkadaşı Benekli’nin de aralarında olduğu ren geyiklerinin bakımından sorumludur. Ancak az da olsa bir umut vardır. Her sene, yılbaşı gününde Santek her Elf’e kendi icatlarını sunma ve icadın kabul görmesi durumunda ise seçkin Elf’lerden olma imkanı sunmaktadır. Geçmişte her sene başarısızlığa uğramış olan Mucit, bu sene insanların en mutlu yılbaşı anılarını okuyup, bunu tekrar tekrar keyifle yaşamalarını sağlayan yepyeni icadıyla hayallerinin gerçek olabileceğine inanmaktadır. Ama Santek Elf’lerinden biri kıskançlık dolu merak dürtüsüyle Mucit’in icadını bir türlü bırakmak istemez ve düşürerek bozar. Mucit’in bozulan icadı elektrik kesintisine neden olur ve bu esnada Kuzey Kutbu’nu perdeleyerek gizleyen hologram devre dışı kalarak, dünyanın en büyük sırrı açığa çıkar.

Film Yapımcıları

TONY NOTTAGE

Tony'nin film ve animasyon tutkusu çok küçük yaşlarda başlamış ve gençlik yıllarında da devam etmiş. Anglia Üniversitesi’ni dereceyle bitiren Tony, kariyerindeki büyük sıçramayı yapıp 2002 yılında kendi şirketi, Creation Stüdyo’yu kurmadan once yıllarca Planlama Müdürü olarak çalıştı.

Creation Stüdyo, Tony’e hem animasyon hem de film yapımcılığı alanına duyduğu ilgisini ve aynı zamanda bu alanda ki tekniğini geliştirmesini sağladı. Film endüstrisindeki en büyük şansı 2007 yılında Terry Stone ile tanışması oldu. Pek çok yeteneğinin yanı sıra Tony aynı zamanda çoşkulu bir yazar ve yapımcıdır.


TERRY STONE – Yapımcı

Terry Stone oyunculuk kariyerine Mayıs 2003’te Billy Murray, John Altman ve Martin Hancock ile düşük bütçeli kült bir gangster filmi olan Hell to Pay adlı filmed, başrollerden birini oynayarak adım attı. O günden sonra dünyaca ünlü Meisner tekniği ile çalışarak oyunculuk kariyerine odaklandı. Doğal oyunculuk tarzı İngiltere’nin Eastenders, My Familyve The Bill gibi en sevilen pek çok büyük televizyon dizisinde ve One Man And His Dog gibi oldukça keyifli fantastik sinema filminde ve BAFTA adayı ve Raindance Film Festivali’nde ödül kazanmış Rollin' With The Nines gibi filmlerde oynamasını sağladı.

LEON JOOSEN – Yönetmen

Leon Kanada’da büyümüş ancak California Sanat Enstütüsü’ne gitmek için Amerika’ya gitmiştir. Mezun olduktan sonra, sektördeki ilk işi Los Angeles’ta yer alan Marvel Productions’da çizgi karakter yaratıcısı olan Stan Lee ile birlikte çalıştıkları Muppet B



abies adlıbir televizyon şovu olmuştur.

Sonrasındaysa Leon, The Little Mermaid ve Oliver And Company gibi filmlerde Disney çizgi karakter yaratıcısı olarak görev almış, akabinde ise kariyerine Roy Disney ile “Unicef” için Kuzey Amerika ve Afrika’daki çekilen filmlerle devam etmiştir.

Daha sonrasındaysa Leon, yönetmen Ivan Reitman ile bir sene boyunca Dreamworks’te live action animasyon olan Wish adlı filmde çalışmış, ardından Scooby Doo 1 & 2, Dr. Doolittle 2 ve Aliens In The Atticfor RHYTHM and HUES gibi diğer live/action animasyon filmlerinde yönetmenlik yapmıştır.

Günümüzde Leon New York’ta yaşamaktadır.

AARON SEELMAN – Yönetmen

Aaron Seelman’ın filmcilik kariyeri, New York’un prestijli okulu Tisch Sanat Okulu’nun 4 yıllık eğitim veren Sinema ve Televizyon bölümüne kabul edilmesiyle başlar. Mezun olduktan sonra Los Angeles’a taşındı ve kısa zaman içerisinde dünyanın en ünlü karakter ve markalarının projelerinde editor olarak çalışmaya başladı.

Bunların ilki Garfield animasyon filminin yaratıcısı Jim Davis’e ait olan GARFIELD GETS REAL idi. Aaron bu filmin hemen ardından LEGO için pek çok projede çalışmaya başlamadan once yine iki animasyon Garfield filminde de çalıştı. LEGO’ya yaptığı işler arasında çizgi film kanalında da yayınlanmış olan çok başarılı olmuş HERO FACTORY serisi sayılabilir. Bunu pek çok başarılı iş takip etti. Mattel için iki BARBIE filmi takip etti ki, söz konusu filmler Mattel’in entertainment bölümünün amiral gemisi olmuştur. Aaron, televizyon için yaptığı çalışmalar ve pek çok özel projelerinin yanı sıra, editor olarak toplamda 10 filmde editörlük yapmıştır.


Sınırsızlar Kulübü

$
0
0
Bu sene akademi ödüllerinde başta en iyi film olmak üzere 11 dalda adayık kazanıp oskartarihinde nadir yaşanan en iyi erkek ve yardımcı erkek ödüllerini kapanDallas Buyers Club bu yılın bence hakkı yenen yapımlarından. Zaten son yıllarda özellikle en iyi film dalında oldukça eleştiriye tutulan akademi bu yıl daher ne kadar 12 yıllık Esaret favori olup kazansa da bence diğer filmlerde göz önünde bulundurulduğunda en iyisi olmaya aday bir filmdi.
Öncelikle filmin ana kahramanı Ron Woodroof'un gerçek hikayesinden yola çıkıldığını söyleyelim. Genel olarak sinemada" based on a true story" hikayeler nedense oldukça derinden etkiler beni. Diğer kurmaca filmler her ne kadar gerçek olabilecek kadar gerçeksi olsa bile gerçek bir hikayenin yarattığı etkiyi yaratmıyor bende. Eğer içinde yoğun dram varsa özellikle kahramanla direk bağ kurarak empati yanı ağır basıyor. Belki bu durum perdede gösterilen dramaya olumsuz etki de yaratadabilir. Karaktere, konuya, mekana girilmesini engelleyebilir. Bir bakıma kurmaca filmden çok belgeselvari bir izlenceye dönüşme ihtimali doğuyor. İşte burda esas filmin kalitesi ortaya çıkıyor. Ne kadar konuyu ve ya kahramanı içselleştirseniz de film kurmaca yanını koruyabiliyorsa başarılı bir uyarlama olduğu ortaya çıkar. Yani kısacası gerçek hikayelerden beslenen yapımlarda izleyici kurmacanın kalitesini anlamak için soyutlamak yerine içselleştirmesi işe yarayabilir. Ya da ne bileyim sadece bende işe yarıyor da olabilir.
Yukarıda da bahsettik Ron Woodroof'un gerçek hikayesinden yola çıkılarak senaryosu oluşturulan Dallas Buyers Club(Sınırsızlar Kulübü) yapım süreci de hayli ilginç geçmiş. 90'ların başında yazımına başlanan senaryo Woodroof'la yapılan söyleşiler ve günlüklerinden yararlanılarak oluşturulmuş. 90'ların ortasında filme çekilmesi gündeme gelmiş ama maddi durumlar yüzünden proje hep ileri bir tarihe ertelenmiş. Taki 2013 yılında başrol oyuncusu sorunsalı çözülerek rol Matthew McConaughey'e teslim edilmiş. Öncesinde Woody Harrelson, Brad Pitt, Ryan Gosling gibi adaylar üzerinde çokca durulmuş ama en son McConaughey de karar kılınması oldukça isabetli olmuş. Bunun nedeni de hem fiziksel anlamda McConaughey'in Woodroof'a benzemesi hem de güneyli aksanı için Teksas doğumlu bir aktörün seçilmesi gerekçilik anlamında işe yaramış. Özellikle method oyunculuğu bakımından McConaughey biçilmiş bir kaftandı ve rolü için 23 kilo vermesi işine ne kadar tutkuyla bağlı olduğunun bir ispatı. Yine aynı şekilde Jared Leto'nun da hakkını yememek lazım. O da Aids'li eşcinsel Rayon rolü için 13 kilo vermiş. Hatta Jared Leto için ayr bir parantez açmak isterim. Filme başlarken oynadığını bliyordum ama hangi rol olduğunu bilmediğimden sürekli ne zaman çıkacak diye bekledim. Rayon'u izlerken de ben bu adamı bir yerden tanıyorum diye dövündüm durdum katiyen Leto bu olabilir hissine kapılmadım, abartı değil anca film bittikten sonra credits de anlayabildim. McConaughey ile birlikte en iyi oyuncu oscarları yanı sıra Altın küre olsun, oyuncular derneği ödülleri olsun, Spirit ödülleri olsun piyasada nerdeyse bütün oyunculuk ödüllerini toplamaları ne kadar kaliteli iş yaptıklarının da bir ispatı.
Filmden bahsedelim biraz. Ron Woodroof tam teksaslı protipine uygun çizmeleri, büyük tokalı kemeri, kovboy şapkasıyla tam bir yürüyen klişe. Maço tavırları, homofobik görüşleri, uyuşturucu, alkol ve seks müptelası bir hayata sahip. Zaten bunun sonucu 80lerin ortasında dünyaya yayılan HIV virüsüne kapılıyor. O zamanlar tıp dünyası bu yeni hastalık ile tanışma halinde. Toplumda da eşcinsel ilişkilerin sonucu olduğunu dair genel bir kanı yer etmiş. Bizim homofobik kahramanımız da ilk başlarda bu hastalığı eşcinsel ithamıyla birleştirip inkar yöntemine başvuruyor ama hastalığının ilerlemesiyle bir nevi aydınlanma yaşayarak hastalık hakkında geniş bilgi sahibi olmaya başlıyor. O yıllarda AIDS tedavisi için henüz emekleme aşamasında olan ilaç sektörü yüksek toksin barındıran AZT isimli ilaç ile hastalığın tedavisi mümkün kılınmaya başlıyor. Ama asıl sorun burada ortaya çıkıyor ve film hasta adam hikayesinden çıkarak sistem eleştirisi rayına oturuyor. Piyasa da satan en pahalı ilaç olması, insanların tedaviden yararlanması için denek olmaları (ki deneklerin yarısı plasebo ilaçlarının etkisinde tedavi olamama durumunu da var,yani bir nevi piyango) ilaç sektörünün ne kadar acımasız olduğunu vurguluyor. Özellikle Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu'nun büyük ilaç şirketleri tekelinde kararlar alması, alternatif tedavi yöntemlerinin göz ardı edilmesi vahşi kapitalizmin en büyük göstergelerinden biri olarak yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Milyonlarca insanın umutsuzca ölümü beklerken ilaç şirketinin borsada hisselerinin yükselmesi vahşi kapitalizm değil de nedir?
Bu sisteme Teksas’lılığının vermiş olduğu cesaretle yasalardaki boşluklardan yararlanarak kendince bir sistem kuruyor Woodroof. Meksikada daha çok merdiven altı tabir edilebilecek küçük bir hastanede AZT'nin ne kadar zararlı olduğunu ve asıl vitaminler ve benzeri bağışıklığı güçlendirici ilaçlarla hastaların daha iyi olabildiğini keşfeden Woodroof yurtdışından kaçak ilaçlar getirerek filme isim olan Dallas Buyers Club'ı kuruyor. Genelde yabancı film isimlerine skandal çeviriler yaparlar ama bunda tam cuk oturmuş. Sınırsızlar Kulübü. Yani üyelik bedeli karşılığında kulüp üyeleri sınırsız ilaç alma hakkına sahip. Woodroof’un bundaki amacı yasadaki boşluktan yararlanmak. Kağıt üzerinden kendi hastalığı için ilaç bulundurması ve ilacı satmaması işlerini ilerletmesini sağlıyor. Tabi vahşi kapitalizm bu kendine tehdit herşeyi yoketme hırsında olduğundan işin içine adalet sisteminin yozlaşması da eklenine Woodroof kendini büyük bir mücadelenin içinde buluyor. Zaten hali hazırda hastalığının getirdiği yaşam savaşına ek olarak bunları yaşaması gerçek hikayedeki Woodroof'a sonsuz saygı duymaya itiyor insanı. Doktorların bir aylık ömrü kaldı demesine rağmen bu iki koldan savaş kendisini bitiriyor ve hastalığının 7. yılında aramızdan ayrılıyor. 
Dediğim gibi 12 yıllık Esaret de her ne kadar iyi bir yapım da olsa bence bu yılın oskar adayları arasında en iyi filmdi ve oyunculuklarına gösterilen saygı gibi filme de gösterilmeliydi.



Tek kişiden game of thrones karakterleri

24 Filmlik En İyi 10 Filmim

$
0
0

Bu yılın Türk sinemasının 100. Yılı olması nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Sinema genel müdürlüğünün düzenlediği 100 Yıl 100 Film anketi 1 Eylül’e kadar devam edecek.
Fuat Uzkınay tarafından 1914’te çekilen “Ayestefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı” adlı belgesel ile tarihi yolculuğuna başlayan “Türk Sineması” bu yıl 100. Yaşını Kutluyor!

http://www.yuzyilyuzfilm.gov.tr/

Oldum olası film anketlerine hep mesafeli durmuşumdur. Bence sinema kişinin kendi algılarından yola çıkılarak oluşturduğu bir dünyadır. Hani kitaplardan uyarlanmış filmlerin  okuyucularına göre her zaman kötü olması gibi. Çünkü roman da olsa sinema filmi de olsa bütün kurgusal yapıtlarda kişi kendi algılarından yola çıkarak beğeni düzeyini oluşturur ve kendince bir şey bularak yapıta yakınlaşır.100 yılın 100 filmi anketinde de elim bütün filmlere oy vermeye gitti ama maalesef 10 oy hakkıyla bunu kısıtlamam gerekiyordu. En iyi filmleri belirlemek her zaman zor olmuştur benim için. Öyle yapıtlar vardırki birini seçersin diğerini elersin  ona hakaret. Hele hele en iyi film onurunu bahşedecek kadar tek bir filme yakınlık duyamıyorum. Yurtdışında ilk ödülümüzü getiren Susuz yaz’ı mı seçersin, Cannes’dan ödülle dönen Uzak’ı mı, Yol’u mu(şimdi Kış uykusu da girmeli bu listeye), yediden yetmişe herkesin sevdiği Hababam Sınıfı’nı mı, Kapıcılar Kralı’nı mı. Bu sorular uzar gider. Birini seçsen diğeri boynu bükük kalır. İşte bu yüzden oy verirken çok zorlandım ve oy verdiklerimden çok oy veremediklerime üzüldüm. Oy verirken 10 filmle kendimi zorlamadan biraz hormunlu da olsa 24 filmlik en iyi on filmimi belirledim. Kafan mı güzel, matematiğin mi zayıf demeyin işte benim en iyi filmlerim listem. Buyrunuz:)


1-MASUMİYET 
Zeki Demirkubuz'un başyapıtı Masumiyet her zaman ilk üçümde olmuştur. Hikayesi öyle insanın içini derinden yaralarki ne zaman izlersem izleyeyim Bekir'in Uğur'a aşkından öte saplanışını başka hiçbir  filmde yakalayamam. Hele hele öykünün gerçek olma ihtimali bile tüylerimi diken diken etmeye yeter.

2-ANAYURT OTELİ
Küçük  bir Anadolu kasabasındak küçük bir otelin katibi küçük insan  Zebercet'in büyük yalnızlığının hikayesi. 80 darbesi sonrası toplumcu sinemanın bitip karaktere dayalı sinemanın başlangıcı sayılır. Macit Koper'in efsane Zebercet performansı oyunculuk anlamında da sinema tarihimizde en iyilerden sayılır.

3-SEVMEK ZAMANI - SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM-KIRIK BİR AŞK HİKAYESİ
Bu filmler benim için aşkın en temiz en saf şekliyle anlatıldığından birini diğerinden ayıramam. Tek bir filmmiş gibi listeye dahil ediyorum. Türk sinemasının en iyi aşk filmleri.

4-SUSUZ YAZ
Yukarıda da bahsetmiştim. Yurtdışında ilk büyük ödülümüzü getiren Susuz Yaz susuzluk ve kadınsızlık gibi toplumsal konuları çok iyi işler ve o zamanın küçük anadolu köylüsünün çıkmazlarını çok iyi yansıtır. 64 yılında Berlin'de altın ayıyı almasıyla Türk sinemasının Avrupa'ya açılışının simgesidir aynı zamanda. Filmle ilgili tek olumsuz yan;oyuncusu ve yapımcısı Ulvi Doğan ile yönetmeni Metin Erksan arasındaki kavga ve yıllar sonra Hülya Koçyiğit'e benzeyen bir figuranla birkaç erotik-pornografik sahnenin eklenmesiyle I had my brothers wife (Kardeşimin karısına sahip oldum) adıyla erotik sinemalarda gösterilmesi.

5-EŞKİYA - MUHSİN BEY - AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ
Büyük oyuncu Şener Şen'in filmografisindeki en iyi filmleri. Şu an türk sinemasının gişede tekrar canlanmasının başlangıcı kabul edilen Eşkiya gösterildiği zaman Hollywood hegemonyasını yıkmış ve 80 sonrası çöken türk sinema endüstrisinin tekrar yükselmesini sağlamıştı. Muhsin Bey ise yine 80 sonrası toplumun kültür sanat hayatını arabesk-türkü ekseninde çok iyi analiz ederek döneminin en iyi filmlerinden biri olmuştu. Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeninde de sinema emekçilerini onurlandırarak film çekmenin ne kadar zor bir iş olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

6-YOL - SÜRÜ - DUVAR
100 yıllık türk sinemasında Yılmaz Güney kadar etki bırakmış başka bir sanatçi var mıdır bilmiyorum. Sahip olduğu politik duruş ile 80 öncesi çalkantılı yıllarda sinemayı başka bir boyuta taşımış ve sessizlerinin sesi olarak sinemayı toplumsal bir uyanışı yaratmak için ulvi bir amaca büründürmüştü. 70'li yıllar sinema anlamında zor yıllardı, sansür denilen demokles'in kılıcı sinemacıların tepesinde durmuş ve kim bilir kaç dünya yapıtının oluşmasını engellemişti. Ama bu zorbalık Yılmaz Güney'i durdurmamış ve Yol ile Cannes'da en iyi film olma yolunda engel olmamıştı. Yol- Sürü - Duvar bence açık ara Yılmaz Güney sinemasının başyapıtları ve 100 yıllık film serüvenimizde kilometre taşlarıdır.


7-HABABAM SINIF 
HABABAM SINIFI SINIFTA KALDI 
HABABAM SINIFI DOKUZ DOĞURUYOR
Hababam sınıfı hakkında ne desek boş. Rıfat ılgaz'ın türk edebiyatındaki en önemli eserlerinden Hababam sınfı serisi Ertem Eğilmez,Minur Özkül,Adile Naşit, Tarık Akan, Halit Akçatepe,Kemal Sunal'lı ekibiyle unutulmazlar arasındadır. Sadece şunu diyebilirim ilk film 1974 yılında  yani bundan 40 sene önce çekilmiş ama daha dün televizyondaydı sanki ilk defa izliyormuş gibi gözümü kırpmadan izledim.

8- BİZİM AİLE - NEŞELİ GÜNLER - GÜLEN GÖZLER-AİLE ŞEREFİ
Fakir ama gönlü zengin türk ailesinin en iyi yansıtıldığı sıcacık filmlerdir Bizim aile, neşeli günler, gülen gözler. Hala sorsanız hangi konu hangi filmin diye söyleyemem. Vecihi hangi filmdeydi, tavanarasında sabun tozu hangi filmdi,sirke-limon kavgası hangi filmdeydi hakikaten söyleyemem. Bence hepsi bir film. Eminin benim yaşıtım çoğu kişi de bilmiyordur. Biraz google'ın yardımıyla söyleyecek olursak;

Gülen Gözler; Vecihili film aynı zamanda tavan arasında sabun tozu olan film. Yunus'un oğlu Temel'in pısırıklığı, Itır Esen'in sahte öksürükleri, Vecihi'nin seviyorum veriyor musun şarkısı.

 Neşeli Günler; sirke-limon kavgasından ayrılan Minur Özkul-Adile Naşit yıllar sonra tekrar biraraya geldiği film. Rahmetli başkan kennedy, taçsız kral pele, backenbauer, kaleci mayer, nadia comaneci, brigitte bardot, Fenerbahçe'li Cemil yani Atma Ziyaaa desek yeter galiba.

Bizim aile ise Yaşar usta'ın fabrikatöre verdiği efsane ayardan hatırlarsınız. Bana bak beyim ile başlar dokunma yavruma dokunma gelinime diye biter. Tuzu verir misin feride abla, baba ben profesyonel oldum, büyüdüler yaşar bey büyüdüler, annem bi buttan fazlasını göndermedi. Nasıl unutulur bu replikler!

Bir de bu güzel dramla komedinin içiçe geçtiği filmlere ek bence dram anlamında en yüklü filmi de boş geçmemek lazım. Aile Şerefi çocukluğumda izlediğim en kasvetli filmlerden.Bütün bu filmlerin ortak noktası fakir ama gururlu küçük ailelerin sevgiyle dayanışmayla hiçbir zaman yıkılmayacaklarını bize çocukken öğretmiş olmaları.


9 - UZAK
Yakın zamanda Kış uykusu ile Cannes'da altın palmiyeyi alarak sinema tarihimize altın harflerle yazılan Nuri bilge Ceylan'ın bence en iyi filmi (Kış uykusunu henüz izlemedim, o hariç diğerleri içinde diyelim). Karlar altındaki müthiş istanbul fonunda birbirinden uzak iki kişinin muhteşem anlatımı.

10 -HACİVAT KARAGÖZ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Bu listede olması en garip gelen film olabilir ama bence Ezel akay'ın 2005 yapımı Hacivat Karagöz neden öldürüldü filmi sinema tarihimizde değeri anlaşılmamış nadir yapımlardan biri. Öncelikle Haluk Bilginer, Beyazıt Öztürk, Ayşen Gruda, Güven Kıraç, Şebnem Dönmez gibi sağlam oyuncu kadrosuyla tarihimizin en büyük değerlerinden Hacivat Karagöz ekseninde onları anlatırken asıl mizah ile politikanın amansız savaşını anlatması ve osmanlının kuruluş zamanını çok iyi yansıtması bu listeye girmesini sağlıyor. Filmin tek kusuru ses miksajı olabilir. Bu yüzden sanırsam hakettiği ilgili ve onuru görmedi zamanında.

BONUS 11 – ZÜĞÜRT AĞA
Dedim ya kimi listeye alsam dışarıda kalanlara içim acıyor diye. Şener Şen'in yine efsane oyunculuğuyla bir başyapıt. Zamanın anadolu hiyerarşisinin kapitalizm karşısında nasıl çöktüğünün en büyük ispatı. Tam bir anadolu çözümlemesi. Eğer sosyoloji okusaydım eminim bu film üstüne doktora yazardım. Sosyologlar için tam bir vaha.

BONUS 12 – MAVİ BONCUK
Minur Özkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Tarık Akan, Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit ve Emel Sayın. Türk sineması bu kadrodan daha iyi bir kadro gördü mü acaba? Psikoloji literatüründe Stockolm sendromu olarak geçse de ben Mavi Boncuk sendromu demeyi tercih ederim.

BONUS 13 – CANIM KARDEŞİM
Kahraman, Kahraman canım kardeşim. Televizyonda çizgi film izlemenin bu kadar insanı burkacağı kimin aklına gelir. Hele o Cahit Oben'in bestesi. müziğiyle bile listeye girmesi yeter.
 




Gece Planı / Nıght Moves 4 Temmuzda sinemalarda

$
0
0
GECE PLANI / NIGHT MOVES

Vizyon Tarihi: 04.07.2014
Yönetmen:  Kelly Reichardt
Oyuncular: 
Jesse Eisenberg, 
Dakota Fanning,  
Peter Sarsgaard
Yapımcı: 
Neil Kopp, 
Anish Savjani, 
Chris Maybach, 
Saemi Kim, 
Rodrigo Teixeira
Senaryo: 
Jon Raymond, Kelly Reichardt
Görüntü Yönetmeni:Christopher Blauvelt
Kurgu: Kelly Reichardt
Müzik: Jeff Grace          
Yapım Yılı: 2013
Ülke: A.B.D.
Süre: 112 dk
Dağıtım: M3 Film
İthalat: Calinos Films








Josh, Dena ve akıl hocaları Harmon izlenen ekolojik politikaya tepkili olan üç radikal çevrecidir. Çevre duyarlılığını arttırmak adına akıl almaz bir plan yaparlar. Amaçları bir hidroelektrik santralini havaya uçurarak ekosistemi tehdit eden multi-milyarlık şirketlere bir mesaj vermektir. Eylemden sonra herkesin kendi yoluna gitmesi ve sessiz kalması konusunda anlaşırlar. Fakat yaşananlar onları tekrar bir araya getirecek ve hayatlarını kaosa sürükleyecektir. NIGHT MOVES / GECE PLANI, Oscar adayı Jesse Eisenberg ile yetenekli oyuncular Dakota Fanning ve Peter Sarsgaard’ı başrollere taşıyor. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan filmin yönetmeni “Wendy ve Lucy” ve “Kestirme Yol” filmlerinden tanıdığımız Kelly Reichardt.

Yarışma Filmi


50.yıl önce bugün

$
0
0
Milliyet'in gazete arşivinde tam 50 yıl önce bugün 10 temmuz 1964'te Susuz Yaz ile ilgili övgü dolu bir yazı. İlk yayınlandığı zaman ülkenin imajını zedelediği gerekçesiyle sansürden sansüre sürüklenen film yapımcısının otomobilin bagajında gizlice yurtdışı kaçırılmasıyla başlayan ödül sürecinden sonra sansürcü zihniyet tarafından resmen ciğerlerine basılıyordu.




İllüstrasyonlarla Türk sineması

Emojilerle Türk sineması

Robin Williams ve Goril Koko

$
0
0
Birkaç gün önce bütün dünyayı sarsacak bir haberle çalkalandı sanat dünyası. Herkesin tanıdığı Robin Williams 63 yaşında kendi evinde intihar etmişti. Uzun yıllardır alkol ve uyuşturucu kullandığı ve sayısız rehabilitasyona girdiği biliniyordu ama belki de kimse bu sonu beklemiyordu. Her komik insanın hayatı çok sevdiği iddia edilir ve bunun uzantısı olarak çok klişe bir laf vardır hani başkasını eğlendiren ama kendi gülemeyen palyaço diye,lafın gönderme yaptığı bu durum sanki çok olağan dışı bir şeymiş gibi duygu yaratmaya çalışır. Vah vah herkesi güldürüyor ama kendi gülemiyor zavallı palyaço. Tamamen deli saçması bir klişe. Her insan gibi mizah yönü güçlü,insanları güldürmeyi seven kişiler de pek ala dertli,kederli olabilirdi.Hatta komikliklerinin aslında kederlerini bastırmak için bir nevi içgüdüsel hareket de olduğu psikolojik çalışmalarla ortaya konmuştur. Şimdi burada uzun uzun Robin Williams sanat hayatı ile ilgili atıp tutmayacağım. Günlerdir her yerde filmleri hayatı anlatılıyor. Gerçekten çok iyi bir oyuncuydu ve gidişi büyük bir kayıptı ama beni esas üzen ölümünün arkasındaki sorulardı. 63 yaşında bir insanın intihar ediş biçimi. Oldum olası intihar hikayeleri beni etkilemiştir. Bir insanın en önemli varlığı yaşamını kendi elleriyle yok etmesini hiçbir felsefe yapısı açıklayamamış bugüne kadar. Oysaki yaşam kadar eskiydi bu durum. Varoluşsal kaygı içindeki insan doğasının tükeniş hali miydi acaba? Peki para, pul, şan, şöhret herşeyi olduğunu düşündüğümüz Robin Williams'ı ölüme götüren nedenler nelerdi de hem bileklerini kesip hem de kendi kemeriyle yaşamını sonlandırdı. O kadar çok istiyormuş demek ki ölmeyi, kurtulma ihtimalini sıfıra düşürmek için sanki kendini garantiye almış.. Bunlar çok küçük ama sormaya başlayınca girdap gibi içine çeken sorular. Neden bu kadar çok bu hayattan kurtulmak istiyor ve 63 yıldır bunu iyi kötü sürdürmüşken.
Mesela ünlülerin intihar hikayelerinden bir başka beni yaralayan ölüm Kurt Cobain'in intiharıdır. Yaş olarak yaşandığı zamanı hatırlamıyorum ama sonrasında yaptığım okumalarda psikologların Cobain'in intihar mektubundaki çözümlemeleri beni yine hayrete düşürmüştü. Mektupta yazılanlar o kadar çok bastırılarak yazılmış ki ölüm arefesindeki birinin kendini bu kadar anlatmaya çabalaması yani ne kadar Kurt Cobain de olsanız milyonlar sizin bir tek kelimenizi duymak için çabaladığı bir dünyada anlaşılamamak demekki Cobain'in ölüme götüren nedenlerin başında geliyormuş.

Yine bir başka unutamadığım intihar ise İtalyan Komedisinin ve Toto'nun yaratıcısı Mario Monicelli'nin 95 yaşında intiharı seçmiş olması .ve işin diğer bir garip yanı da 1946 senesinde tiyatro eleştirmeni - gazeteci babası Tomaso Monicelli'nin de kendi ölümünü kendi seçmesi. Hala büyük bir tabudur insanın kendi ölümünü belirlemesi. Dünyanın hemen hemen her yerinde ötenazi hala yasak olması en gelişmiş kabul edilen Batı toplumunda bile bu tabunun üstüne gidilmediğinin  bir göstergesi. İnsan kendi yaşamı ile karar alabiliyorken ölümü ile ilgili niye karar alamıyordu? Monicelli'nin durumunda da bu geçerliydi. 95 yaşında zaten ecel dediğimiz şey bir kaç sene içerisinde tecelli edecekken bu duyduğu acıya, kedere dur demek herkesin hakkı olmalıydı. Bu bağlamda Akademi'nin Robin Williams'ın intiharından sonra "Aladdin"animasyon filmindeki rolünden hareketle "Özgürsün cin" yazması toplumun çoğu kesiminden büyük tepki topladı ve intiharı özendirdiği iddia edildi. Oysaki Williams'in bu eylemi başlı başına bir özgürlük eylemi değil de neydi?

Robin Williams'ın ölümü ile ilgili son paylaşmak istediğimve başlığıma konu olan Goril Koko'nun yası. Yıllar öncesinde Williams'ın ziyareti ile başlayan bu dostluğun sonucunda dünyanın en akıllı gorili kabul edilen işaret dili ile yaklaşık 2000 kelime konuşabilen Koko, vakıf yetkililerin verdiği bilgiye göre ölüm haberi aldıktan sonra ağladığı ve yas tuttuğunu söylüyorlar.İnsanın içini oldukça acıtıyor değil mi?


Vakfın bahsettiğim haber linki de burda http://www.koko.org/koko-tribute-robin-williams




 

GÜNAH ŞEHRİ: UĞRUNA ÖLDÜRÜLECEK KADIN

$
0
0
Yönetmenler: Robert Rodriguez, Frank Miller

Oyuncular: Jessica Alba, Josh Brolin, Rosario Dawson, Joseph Gordon-Levitt, Eva Green, Mickey Rourke, 

Bruce Willis

Powers Boothe, Dennis Haysbert, Ray Liotta, Christopher Meloni, Jeremy Piven, Christopher Lloyd,

Jaime King, Juno Temple, Stacy Keach, Martin Csokas, Jamie Chung, Julia Garner, Lady Gaga

Yapım: ABD, 2014

Tür: Aksiyon, Macera

Süre: 102 dakika

Dağıtım: Pinema


İthalat: Mars Cinema Group

Karanlığın şiddetle kol kola gezdiği Günah Şehri’nin tehlikeli sokaklarını yeniden ziyaret etmeye hazır

olun!
 Frank Miller'ın ödüllü grafik romanından uyarlanarak görsel dünyasıyla çığır açan ilk filmin merakla

beklenen devamında, şehrin kanı kaynayan sakinleri aksiyon ve entrika dolu maceralarıyla bir kez daha

karşımızda. Üstelik bu sefer büyüleyici bir 3D deneyimi ile birlikte.

İlk filmin yıldız kadrosunda bulunan Jessica Alba, Mickey Rourke, Rosario Dawson ve Bruce Willis’e bu

sefer, Josh Brolin, Joseph Gordon-Levitt ve Eva Green de katılıyor.

“Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın” 22 Ağustos’ta sinemalarda!

Ortak yönetmenler Frank Milller ve Robert Rodriguez, Miller’ın çarpıcı görsel dünyasıyla tarihe geçmiş

ödüllü grafik roman serisi “Günah Şehri”ni perdeye taşımak üzere yeniden bir araya geliyor.

Adaletin kesinlikle kol gezmediği bu karanlık şehirde, acımasız katiller kendilerinden ümitsizce intikam

almak isteyenlerin tepesine binmek üzeredir. Hepsinin yolu, Günah Şehri’nin ünlü kulubü Kadie’s Club

Pecos’da kesişir.


Filmin açılışında, Marv (Mickey Rourke) kendini tam bir karmaşanın içinde bulur ancak buraya nasıl

geldiğini hatırlamaya çalışmaktadır.

Öbür yanda, kendine fazla güvenen genç kumarbaz Johnny (Joseph Gordon-Levitt) şansını şehrin en azılı

kötü adamı olan Senatör Roark’ın (Powers Boothe) oyun masasında denemektedir.

Roark, aynı zamanda Nancy’nin de (Jessica Alba) baş düşmanıdır. John Hartigan’ın (Bruce Willis) kendini

öldürmesinden sonra keder ve öfkeden deliren Nancy, intikamını almak için her yolu deneyecektir.

Merkezdeki hikaye olan “Uğruna Öldürülecek Kadın”da ise Dwight (Josh Brolin) hayallerinin ve

kabuslarının kadını olan Ava (Eva Green) ile son bir hesaplaşma içine girmiştir.

Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgi bütün karakterleri birbirine bağlayacak, Günah Şehri’nin sokakları bir

kez daha entrika ve aksiyon dolu karanlık bir maceraya ev sahipliği yapacaktır.

Blind/Körlük Başka Sinema'da

$
0
0
 

Yönetmen: Eskil Vogt
Oyuncular: Ellen Dorrit Petersen, Henrik Rafaelsen, Vera Vitali, Marius Kolbenstvedt
Senaryo: Eskil Vogt
Görüntü Yönetmeni: Thimios Bakatakis
Kurgu: Jens Christian Fodstad
Müzik: Henk Hofstede
Yapımcı: Hans-Jorgen Osnes, Sigve Endresen
Yapım Yılı: 2014
Ülke: Norveç
Dil: Norveççe, İngilizce
Süre: 96 dakika
Dağıtım: M3 Film
İthalat: Kurmaca Film 
Vizyon Tarihi: 5 Eylül 2014

Joachim Trier’in Reprise / Tekrar ve Oslo, 31 Ağustos gibi birçok ödüllü filminin senaryosunda imzası bulunan Norveçli yönetmen Eskil Vogt’un ilk uzun metrajlı filmi Körlük, görme duyusunu kaybedince eve kapanan bir kadın yazarın aklını da kaybetmemek için gerçekliğe sıkı sıkı sarılma mücadelesini işleyen, gerilimli olduğu kadar mizah unsurlarını da kullanan bir dram. Görüntü yönetmenliğini Dogtooth / Köpekdişi’nin de kameramanlığını üstlenen Thimios Bakatakis’in yaptığı ve yalnızca görme değil yazma ve yalnızlık üzerine de bir film olan Körlük, gerçeküstü atmosferi, seyrek diyalogları ve sürprizli mizahıyla son derece özgün. “Filmde körlük nasıl gösterilir? En bariz yöntem ekranı karartmak, izleyiciyi sesle yönlendirmek olacaktır. (…) Bense çokça, bir ayrıntıyı soyutlama ya da bir görüntüyü daha fazla tutma yoluyla görsel beslemeyi kısıtladım. Filmin biçimi ve biçeminin kilidi bu oldu. Ve körlük, çelişkili de olsa, çok sinemasal aslında; sinemanın en temel yanlarını içeriyor: görmek, görülmek, aydınlık, karanlık…” –Eskil Vogt



Animasyonlar farklılıkları

Sinemanın nabzi Van'da atacak

$
0
0
“SİNEMANIN NABZI VAN'DA ATACAK...”
3. Uluslararası Van Gölü Film Festivali
23 - 29 Eylül 2014

Bajar Kültür Sanat Danışmanlığı'nın düzenleyeceği 3. Uluslararası Van Gölü Film Festivali / İnci Kefali Sinema Ödülleri bu yıl 23 - 29 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilecek ve sinemanın nabzı yine Van'da atacak...

3 yıldır devam eden ve sürdürülebilir bir etkinlik olan Uluslararası Van Gölü Film Festivali her geçen yıl gelişerek ve yenilenerek yoluna devam etmekte, her yıl birçok sanatçıyı konuk etmekle beraber, halkın sanatçılarla buluşmasını, film gösterimlerine ve diğer etkinliklere katılmasını sağlamaktadır. Festival, sinemaya katkısı ve halkı sinemayla/sinemacıyla buluşturması yanında Van'ın ve Van Gölü'nün tanıtımına da vesile olmaktadır...

Gerçekleşebilmesi için birçok kuruluşun destek verdiği festival, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü başta olmak üzere Van'daki yerel yönetimlerin (Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van Sanayi ve Ticaret Odası, Van Vakfı ve Elite World Hotels, İntermedya Ajans diğer kurumlar) desteği ve çözüm ortaklıklarıyla birlikte düzenlenecektir. Sponsorluk görüşmeleri hâlâ devam eden 3. Uluslararası Van Gölü Film Festivali'nin Ana Sponsorluk, Sponsorluk, Basın Sponsorluğu, Ulaşım ve Konaklama sponsorluğu ve Destekçi anlamında sponsor adaylarıyla görüşmeler devam etmekte ve sponsorluklar kabul edilmektedir.




“VAN'DA, SİNEMANIN GÜCÜYLE TÜM SINIRLARA MEYDAN OKUMAK...”

3. yıl Festival Ana Konsepti, ''Göç ve Sınır: Mülteci Yaşamlar'' olarak belirlendi. Dünya'mızın, özellikle de yaşadığımız coğrafya olan Ortadoğu'nun, savaşların, kıyımların ve yerinden edilmelerin yüzyıllardır eksilmediği, bu yüzden hep kan ve gözyaşının olduğu, insanların canını kurtarmak için göçlerde ve sınırlarda acı içinde olduğunun farkında olarak ve farkındalık yaratmak için, Festivalimizin ilk yola çıkışından itibaren sosyal / sosyolojik konuları ele aldığı ve bu sene de “Sınırsız Bir Dünya İçin” şiarıyla Ana Konseptimizi ''Göç ve Sınır: Mülteci Yaşamlar'' olarak belirledik...

“FİLMLER İÇİN VAN GÖLÜ'NDE YÜZME YARIŞI...”

''İnci Kefali Sinema Ödülleri'' için Sinema Filmi ve Belgesel Film dalında başvurular, 20 Ağustos - 15 Eylül 2014 tarihleri arasında kabul edilecektir.

Başvurular www.vangolufilmfest.org sitesinden indirilen Başvuru Formu ile Yönetmelik'e göre yapılacaktır. Yönetmelik'e göre hazırlanan gerekli evraklar (hem elektronik ortamda hem çıktı olarak) ve film kayıtları festival film ofisimizin “Şerefiye Mah., Güneş Sok. (Tarlabaşı Sok)., No: 26, İpekyolu, Van” adresimize son başvuru tarihine kadar gönderilebilir.

Festivalimizin film yarışması olan ''İnci Kefali Sinema Ödülleri'', değerli Ön Jüri üyelerimiz tarafından finalistleri seçildikten sonra değerli Jüri Başkanlarımız ve Jüri Üyelerimiz tarafından Ödül hak sahipleri belirlenecek ve 28 Eylül 2014 gecesi düzenlenecek olan Ödül Törenimizde Ödüller sahiplerine takdim edilecektir.






“3. İNCİ KEFALİ SİNEMA ÖDÜLLERİ’’ kapsamında;

En İyi Sinema Filmi dalında,

En İyi Sinema Filmi,
En İyi Yönetmen,
En İyi Erkek Oyuncu,
En İyi Kadın Oyuncu,
En İyi Senaryo,
En İyi Görüntü Yönetmeni,
En İyi Sanat Yönetmeni,
En iyi Film Müziği ve
Jüri Özel Ödülü;

En İyi Belgesel Film dalında

En İyi Belgesel Film,
En İyi Belgesel Film Yönetmeni,
En İyi Belgesel Metni,
En İyi Belgesel Görüntü Yönetmeni,
En İyi Belgesel Kurgusu ödülü dallarında plâket verilmesi kararlaştırılmıştır.


Gerçekten 30 yıl sonrası

Gerilimli bir kedi-fare oyunu

$
0
0

 
        A MOST WANTED MAN
“Gerilimli bir kedi-fare oyunu”
Yönetmen
Anton Corbijn
Yapımcılar
Andrea Calderwood
Simon Cornwell
Stephen Cornwell
Gail Egan
Türü
Gerilim
Oyuncular
Rachel McAdams
Robin Wright
Philip Seymour Hoffman
Willem Dafoe
Derya Alabora
Yapım Yılı / Süre
2014 / 121 dk.
İthalat / Dağıtım
Pinema
Vizyon Tarihi: Eylül 2014
KONU
Vahşice işkence görmüş yarı Çeçen, yarı Rus bir göçmen Hamburg’un İslam topluluğuna girer ve babasının haksız kazanılmış servetinde hak iddia eder. Alman ve ABD gizli servisleri konuya yakın ilgi gösterir. Zaman ilerleyip risk yükseldikçe bu en çok istenen adamın gerçek kimliğini ortaya çıkarma yarışı başlar. Ezilmiş bir kurban mı, yoksa yok etme eğilimli bir radikal mi?
John le Carré’nin romanından uyarlanan film, yürekleri durduran son sahnesine kadar gerilimle ilerleyen modern bir aşk, rekabet ve politikanın müthiş hikayesini konu alıyor.

YÖNETMEN ANTON CORBIJN:
Anton Corbijn, Şubat 2014’ye yaşamını kaybeden Philip Seymour Hoffman için; “O, bir devdi. Philip’in mirasına bakarken nereden başlamalı emin değilim zira kapsamı ve derinliği muazzam. Ancak bu, onun seçimleri hakkında çok şey anlatıyor.
O, bildiğim en iyi karakter oyuncusuydu. Oynadığı küçük rollere baktığınızda, o performanslarının da onu çağdaşlarından ayırdığını görebilirsiniz. Güçlü yanı, rolün içine girebilmesi ve kibirli olmayışındaydı. Aynı zamanda, sevdiği şeyden nefret de ederdi. Bu da onun lanetiydi. Performansları yüzünden kendini yiyip bitirirdi. Onun hakkını veren bir yazı yazma ihtimalim az ama çektiğimiz filmin hakkını verdiğimi düşünüyorum. Filmde gerçekten muhteşemdi ve bütün ilgimizi hak ediyordu. Onunla son derece gurur duyduğunu biliyorum. İki hafta önce karşılaştığımızda tekrar birlikte çalışmaktan bahsetmiştik. Bu konuda şöyle demişti: “Umarım bunu başka bir filmde tekrarlayabiliriz. Artık daha çok şey biliyoruz ve bence birlikte iyi mücadele eder ve sarsılmaz oluruz. Bu çok heyecanlı.”

İlk karşılaşmamız, 2011’de New York’ta Vogue için onunla birlikte yaptığım çekimdi. Bitişik otel odasında pantolonu düzeltilirken biz de filmden ve rolünden bahsettik. Elbette iç çamaşırlarıyla oturuyordu ama dikkatinin bu durumdaki absürtlüğe kaymasına hiç izin vermedi. İş hakkında ciddiydi. Yazık ki bu asla olmayacak. Filmin sonunu izlemeyi daha da zorlaştıran da bu.
-Anton Corbijn
3 Şubat 2014’te yayınlandı.
PRODÜKSİYON NOTLARI
Gerilimli, heyecanlı bir casus hikayesi ve bir yalnızlık portresi olan A MOST WANTED MAN, Hollandalı yapımcı Anton Corbijn’in (Kontrol, Centilmen) yönettiği üçüncü film. John le Carré’nin 2008 tarihli aynı adlı romanından uyarlandı. A MOST WANTED MAN’in yapımcı firması Potboiler Yapım, The Ink Factory ve Amusement Park. “A MOST WANTED MAN’in ilginç yanlarından biri de muhalifi olmaması” diye devam ediyor Cornwell (The Ink Factory’nin kurucusu ve sahibi). “Doğru olanı yaptığına inanan birçok kişi var ve hepsinin sebebi farklı. Hepsi tek bir merkezi amaç etrafında ters düşüyorlar ki o da, hepsinin farklı bir bakış açısıyla ve farklı sebeplerle istediği en çok istenen adam.”
Corbijn’in projeyi kendine özgü kılmasını sağlayan şeylerden biri de sonbahar çekiminde ısrar etmesiydi. Böylece başrol oyuncusu, Akademi Ödülü® sahibi Philip Seymour Hoffman’la çalışma imkanı buldu.
Corbijn şöyle espri yapar: “Filmde sonbahar havası ve sonbahar yapraklarının rengi olsun istedim. Philip yazın çalışmamak istiyordu. Ben de yapımcılara bunun için baskı yapmasını istedim!”
Stephen Cornwell “Roman ona ait ama film Anton’un olacak. Bu, onun desteklediği ve hoşuna giden bir dönüşüm.” der.
Kadronun ve ekibin çoğu için, Corbijn ve Philip Seymour Hoffman da dâhil olmak üzere, A MOST WANTED MAN le Carré’nin romanlarına giriş niteliği taşıdı.
Hoffman “Bu, genellikle daha gösterişli ve romantik tarzda anlatılan, devletler ve casus örgütleri hakkında insancıl bir hikaye.” diyerek gözlemde bulunuyor. “Bunda romantik bir şey yok. Kitap filmin içinde, ki bundan memnunum çünkü inanılmaz bir kitap.”


Hamburg’daki çekim
A MOST WANTED MAN’in hikayesi aynı zamanda Hamburg’un da hikayesi. Hamburg zengin, tarihi bir liman şehri. Avrupa’nın en zengin kodamanlarına uzun süre ev sahipliği yapmış. En yıkık dökük bölgeleri şu anda nazik bir seçkinleştirme sürecinden geçiyor. Burası yüzyıllarca göçmenleri ağırlamış. Özellikle de yakınındaki Türkiye ve Kuzey Afrika’dan gelenleri. Ancak 11 Eylül teröristlerinin şeytani planlarını istihbarat yetkililerinin gözlerinden uzak bir şekilde oluşturdukları yer olması, ahlaki bir panik ve yabancılara karşı güvensizlik yaratmış.

YÖNETMEN VE OYUNCULAR HAKKINDA
ANTON CORBIJN – Yönetmen
Anton Corbijn önceki iki uzun metrajlı filmin yönetmeni: Ian Curtis’in biyografik filmi Kontrol ve Avrupalı bir tetikçi filmi olan, George Clooney’nin başrolünü oynadığı Centilmen. Sonraki filmi, Life dergisi için James Dean’in fotoğraflarını çekmesi için görevlendirilen fotoğrafçı Dennis Stock hakkındaki Hayat olacak. Kendisi ayrıca oldukça başarılı bir fotoğrafçı, sahne tasarımcısı ve sanat ve klip yönetmeni. Bir fotoğrafçı olarak 15 kitap yayınladı ve büyük müze sergileri düzenledi. En çok Depeche Mode, U2 ve Tom Waits’le uzun sureli çalışmalarıyla tanınır. Miles Davis, Gerhard Richter, Patti Smith, Kate Moss, Lucian Freud, Frank Sinatra, Damien Hirst ve Captain Beefheart gibi kişilerle çalıştı.

PHILIP SEYMOUR HOFFMAN – ‘Gunter Bachmann’
Philip Seymour Hoffman en son Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak’ta görülmüştü. Yakın zamandaki diğer filmlerinden bazıları Paul Thomas Anderson’ın The Master’ı, Christopher Walken ve Catherine Keener’la Son Konser, George Clooney’nin yönettiği Zirveye Giden Yol ve Brad Pitt’in oynadığı, Bennett Miller’ın yönettiği Kazanma Sanatı.Hoffman ilk uzun metraj yönetmenliğini, bir Cooper’s Town yapımı olan ve aynı adlı oyundan uyarlanan Jack’in Kayık Gezintisi’yle yaptı. Diğer filmlerinden bazıları New York Yanılsamaları, Şüphe, Vahşiler, Charlie Wilson’ın Savaşı ve Şeytan Duymadan Önce. Hoffman’ın, Bennett Miller’ın yönettiği ve şirketi Cooper’s Town Yapım’ın yapımcılığını üstlendiği Capote’deki performansı, ona Akademi Ödülü® kazandırdı.Bir oyuncu olarak tiyatro oyunları arasında Mike Nichols’ın yeniden canlandırdığı Satıcının Ölümü, Peter Sellers’ın uyarlayıp yönettiği Othello’nun sınırlı bir gösterimi, LAByrinth’in yapımcılığını üstlendiği Jack’in Kayık Gezintisi, Günden Geceye, Martı, Vahşi Batı, Defying Gravity, Venedik Taciri (yönetmen yine Peter Sellers), Alışveriş ve Sevişme ve The Author’s Voice. Yönettiği tiyatro oyunlarından bazıları The Last Days of Judas Iscariot, Our Lady of 121st Street, Jesus Hopped the ‘A’ Train, In Arabia We’d All Be Kings ve The Little Flower of East Orange’dir. Hoffman yine LAByrinth’in yapımcılığını üstlendiği ve Bob Glaudini’nin yazdığı A Family for All Occasions’ı yönetti. Ayrıca MCC Tiyatrosu’nda Rebecca Gilman’ın The Glory of Living’ini yönetti. Ayrıca Chicago’daki Goodman Tiyatrosu’nda Brett C. Leonard’ın The Long Red Road’unu da yönetti. Ardından Vahşi Batı’yı yönetmek için Sydney Tiyatro Kumpanyası’na döndü. 2 Şubat 2014’te New York’taki evinde ölü bulunan Hoffman, Hollwood dünyasını ve sevenlerini yasa boğdu.

RACHEL MCADAMS – ‘Annabel Richter’
Rachel McAdams, 2013’te gösterime giren üç filmde görüldü: Richard Curtis’in Zamanda Aşk’ında Domnhall Gleeson ve Bill Nighy’yle birlikte, Terrence Malick’in Aşkın İzleri’nde Ben Affleck, Olga Kurylenko ve Javier Bardem’le ve Brian de Palma’nın yönettiği Öldüren Tutku’da Noomi Rapace’le birlikte.
2013’de Bradley Cooper ve Emma Stone’la birlikte Cameron Crowe’un isimsiz filmine başladı. Küçük Prens’te de James Franco ve Jeff Bridges’le seslendirme kadrosuna girdi. 2013’te ayrıca Wim Wenders’ın Her Şey Güzel Olacak’ında James Franco, Charlotte Gainsbourg ve Robert Naylor’la birlikte çekimlere başladı.

JOHN LE CARRÉ – Yazar (roman)
Usta hikayeci John le Carré’nin 23 kitabı altmış yıldır dünyanın her yanında en çok satanlar listelerine girdi. John le Carré, Hamburg’u ilk kez 60’ların başındaki Soğuk Savaş döneminde, İngiliz hükümeti adına başkonsolos olarak atandığında tanıdı. Yakın zaman önce de A Most Wanted Man’i araştırıp yazmak için oraya döndü. Romanlarından bazıları filme uyarlandı. Bazıları Köstebek, Arka Bahçe ve The Spy who Came In From The Cold’dur. 11

OYUNCU SEÇİMİ SÜRECİ
2006’da Capote ile Akademi Ödülü® kazanan sevilen sinema ve tiyatro oyuncusu Philip Seymour Hoffman, daha sonra Charlie Wilson’ın Savaşı, Şüphe ve The Master ile üç kez daha aday gösterildi. Hamburg’daki küçük bir terör karşıtı örgütün zeki lideri Gunther Bachmann’ı canlandırıyor. Örgüt, yumuşak yaklaşımı ve uzun vadeye odaklanmasıyla Alman istihbarat toplulukları tarafından sevilmiyor. Hoffman, neslinin en iyi oyuncularından biri. Ayrıca işine bağlılığıyla tanınıyor. Bachman için büyük empati geliştirdiği Bovell’la çalıştı.
Hoffman “Bu film birçok şey hakkında. Örneğin ülkelerin terörizmle nasıl başa çıktığı gibi.” diyor. “Ama aynı zamanda hep aynı şeyi yapıp aynı sonucu alan bir adam hakkında. Duramadığını hissediyorsunuz. Doğru olanı yapmaya çalıştığına inanıyor ve bence öyle de yapıyor ama dünya, onun kötü adamlarla ilgilenme yöntemini onaylamıyor.”

DERYA ALABORA
Filmin Türkiye’de izleyicilere en büyük süprizi ise ünlü tiyatrocu Derya Alabora’nın da projede yer alıyor olması. Almanya’da Die Fremde/Ayrılık filmine kendisini öneren Harika Uygur’a gelen email ile başlayan serüven Alabora için projede yer alması için adım olmuş.

YÖNETMEN ANTON CORBİJN’LE ÇALIŞMAK
Corbijn’in dinamik film yapım tarzı sette olumlu ve enerjik bir ortam yarattı. Egan şöyle diyor: “Anton’da fotoğrafçılıktan geldiği için bir uyanıklık hâli var. Sürekli olarak anı yakalayan ve hikayeyi en ekonomik şekilde anlatan görsel bir dil arıyor.”
Corbijn’in olaylara hızlı yanıt verebilme yeteneği, Hamburg’da her gün pek çok farklı yere gidilmesi gereken bir çekimde çok işe yaramış.
Egan şöyle diyor: “40 günde çekmek için fazla uzun bir senaryoydu.”
Malte Grunert: “Anton’un görsel dilinde çok pratik bir etkisi olan dolaysız bir tarz var. Bir tren istasyonunda çekimdeydik ve tren bekliyorduk. Yarım saat sonra trenin yandığını ve başka istasyona park ettiğini duyduk. Altı itfaiye arabasının yangını söndürmesini ve bize yeni tren verilmesini beklerken başka şeyler çektik.” Kadrosu yönetmenden oldukça iyi bahsediyor. Hoffman: “Anton muhteşem ve güzel bir insan. Müthiş bir sanatçı duyarlılığı var. Her şeye benzersiz bir şekilde bakar. Onun özel bir şey yapacağına güvenirsiniz. Ayrıca insanlara, istediklerini yapmaları için izin verir. Ondan yardım istersem elinden geleni yapar ama ayrıca yapmam gereken ne varsa yapmama da izin verir. Yolunuza çıkmaz. Hatta bazen hiç söylemeden ipleri elinize verir. Kocaman bir kalbi var. Sanat anlayışı keskin. İnsanlara güveni ise tam.” Corbijn oyuncularına özgürlük ve yetki hissi vererek sürecin tam olarak bir parçası olmalarını sağladı. McAdams: “O harika, nazik ve olumlu biri. Her sahnenin sonunda mutlaka olumlu bir şey söyler ve oyuncunun egosunu okşar, ki bu bazen gereklidir. Çok nazik ve yaratıcı bir ortam. Güzellik ve estetik anlayışı inanılmaz. Olayları doğru şekilde görür. Hikayeyi zenginleştiren beklenmedik anları iyi yakalar.” Corbijn, oyuncuların yorumu için her zaman imkan olduğunu söyleyerek doğaçlamayı teşvik eder. Ancak sadece uygun olduğunda. Bunu şöyle açıklar: “Her zaman sayfada yazanlara bağlı kalmam. Benden tecrübeli insanları daima dinlerim ama haksızlarsa onları dinlemem.”

Yüzyılın en iyi filmi "Susuz Yaz"

$
0
0

Bakan Ömer Çelik: "Toplamda, 360 binden fazla tekil oy kullanıldı ve Türk sineması tarihindeki en geniş katılımlı çalışmalardan biri yapılmış oldu"

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen "En İyi 100 Türk Filmi" oylaması sonuçları açıklandı.
Buna göre; Metin Erksan'ın yönettiği ve Türkiye'ye uluslararası ilk ödülü getiren "Susuz Yaz" ilk sırada yer aldı. Üç kuşağın hala severek izlediği "Hababam Sınıfı" ikinci ve izleyicinin belleğinde kalıcı izler bırakmayı başaran "Babam ve Oğlum" oylamada üçüncü oldu. Sıralamada ilk 10’a giren "Eşkıya", "Canım Kardeşim", "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Züğürt Ağa", "Yol", "Vizontele" ve "Bir Zamanlar Anadolu" da unutulmaz Türk filmleri arasında yerini aldı.

Oylamanın, Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla Bakanlık koordinasyonunda gerçekleştirildiğini ifade eden Bakan Ömer Çelik, 100'den fazla üniversite ve sivil toplum kuruluşunca belirlenen 300 filmin ilk kez internet sitesi üzerinden halk oylamasına sunulduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, "En İyi 100 Türk Filmi" oylamasının sonuçlarını değerlendirdi.

Bu 10 Filmi Bir Set Haline Getireceğiz ve Dünyanın Çeşitli Yerlerinde Mümkün Olan En Geniş Noktaya Kadar Ulaştırmaya Çalışacağız

“Türk sineması tarihindeki en geniş katılımlı çalışmalardan biri yapılmış oldu. En çok oy alan ilk 10 film arasında, birinci sırada 22 bin 582 oyla Susuz Yaz, ikinci sırada 19 binin üzerinde oyla Hababam Sınıfı, üçüncü sırada 12 binin üzerinde oyla Babam ve Oğlum, dördüncü sırada yine 2 binden fazla oyla benim de favorim olan Eşkıya var.

En beğenilen 10 filmin yapımcıları, telif hakları konusunda haklarını Bakanlığımıza devrederlerse bu 10 filmi yine bir set haline getireceğiz ve dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye'de mümkün olan en geniş noktaya kadar ulaştırmaya çalışacağız.

"Canım Kardeşim", "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Züğürt Ağa", "Yol", "Vizontele" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" listede ilk 10'a giren filmler arasında. Nitelikli filmler oylamada yavaş ama istikrarlı şekilde yükseldi.”

Seyircimizin Zevkleri ve Tercihleri Uluslararası Standartlarda

“Sinemaseverlerin beğenisini kazanmış yapımlar yalnızca belli bir türe veya yıla ait olmaması, seyircinin çok geniş bir yelpazede Türk sinemasını izlediğini gösteriyor.

En büyük ilgi gören filmlerden "Yol" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" Cannes'da büyük başarılar elde eden yapıtlarımızdan. Sinema seyircisinin ilk 10 film arasındaki beğenisiyle Cannes Film Festivali'nde alınan ödüller arasındaki uyum da Türk sinema seyircisinin zevkleri ve tercihlerinin uluslararası standartlarda olduğunu gösteriyor.

Bakanlığımızın desteklediği "Babam ve Oğlum" filminin en iyi filmler arasına girmesi de sevindirici. Bu, teşvik politikamızı daha da güçlendirme konusunda bizi daha çok sorumluluk sahibi yapıyor. Bu sene itibarıyla bunun bilincinde olduğumuz için sinemaya olan desteği iki katına çıkardık. Son üç yılda 42 milyon civarında ortalama sinema seyircisine ulaşıyorduk, 2013 yılında bu 50 milyonu geçti. Burada sevindirici olan şu, bunun yüzde 58'i yerli film izleyicisi. Pek çok nitelikli film, aynı zamanda uluslararası yarışmalara da gidiyor. Ayrıca geçen yılın aynı dönemine göre, filmlerin izlenme oranları hem yabancı hem yerli filmde rekor kırıyor. Bizim için yine çok sevindirici. Son 5 yıldaki verilere göre yerli film izlenme oranı bakımından ülkemiz Avrupa'da birinci durumda. Bu da aslında sinema sektörümüzle sinemaseverler arasında ne kadar doğru bağlantılar kurulduğunu gösteriyor.”
 
Bakanlık Tarafından Hazırlatılan Türk Filmi Setleri Dört Dilde, Dünyanın Her Yerinde

“Bakanlığımız tarafından hazırlatılan Türk filmleri setlerinden bu yıl Cannes Film Festivali'nde 180 ülkeden gelen katılımcılara toplamda 10 bin adet dağıtıldı. Bu setler İngilizce, Arapça, Rusça ve Çince olarak dört dilde hazırlandı, böylece Türk sinemasını tanıtmak bakımından dünyanın her tarafına ulaşacak bir dil seçeneği sunduk.

En beğenilen 10 filmin yapımcıları, telif hakları konusunda haklarını Bakanlığımıza devrederlerse bu 10 filmi yine bir set haline getireceğiz ve geniş miktarda, dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye'de mümkün olan en geniş noktaya kadar ulaştırmaya çalışacağız.

Türk sinemasının 100. yılına yakışır bir yıl yaşanıyor. Türk sinemasıyla işbirliği yapmak üzere Latin Amerika'dan Çin'e kadar geniş bir yelpazede Bakanlığımıza başvuru yapıldı.

Sinema seyircisinin bu sene 50 milyonu aşmasını bekliyoruz, yerli film seyircisinin ise bunun yüzde 60-65'ine ulaşmasını bekliyoruz. Türk sineması, dünyanın da dikkatini çekerek yükselmeye devam ediyor.

Bu arada Ulusal Film Arşivi ve Sinema Müzesi binasının hazırlıklarının devam ediyor. Önem verdiğimiz bu projeyi yalnız sinema sanatıyla ilgili bir bellek olarak düşünmeyelim, bu ulusal tarihimizle ilgili önemli bir bellek olacak.”

Ve İlk 10

1. Susuz Yaz                             22.582
2. Hababam Sınıfı                       19.890

3. Babam ve Oğlum                    12.926
4. Eşkıya                                  12.876
5. Canım Kardeşim                     8.825

6. Selvi Boylum Al Yazmalım          7.684

7. Züğürt Ağa                            6.478
8. Yol                                       5.234
9. Vizontele                                4.925

10. Bir Zamanlar Anadolu'da          4.915




Aşka Dair yakında sinemalarda

$
0
0
©2014 BİR MİR YAPIM SUNUMU / BİR MİR YAPIM DAĞITIMI
Gösterim Tarihi: 26 Eylül 2014

Yönetmen Kat Coiro

Senaryo Christian Long, Justin Long ve Keir O’Donnell

OyuncularJustin Long ve Evan Rachel Wood

Keir O’ Donnell, Peter Dinklage,

Busy Philipps, Sam Rockwell, Vince Vaughn, Sienna Miller ve Brendan Fraser


SYNOPSIS


Genç yazar (Justin Long), güzel ve sıra dışı bir barista (Espresso uzman-Evan Rachel Wood) olan genç kadının facebook profilini inceledikten sonra kendisini kadının hayallerini süsleyen erkeğe dönüştürerek elde etmeye çalışır. Genç kadın değişime maruz kalan kişiliğine aşık olduğunda ise iki seçeneği vardır; ya rol yapmaya devam edecek ya da onu kaybetme riskini göze alacaktır…


YÖNETMEN KAT COIRO’YA YÖNELTİLEN SORULAR

Projeye nasıl dahil oldunuz? Bize Justin ile ilk görüşmelerinizi ve filmin zaman içinde nasıl geliştiğini  anlatabilir misiniz?

Justin, Keir ve Christian’ın yapım ortağı Jessica Neuman, yapımcı Holly Wiersma ile anlaşmışlar. Holly, ilk filmim “Life Happens”’ı izledikten sonra kendi hikayeleri için doğru bir seçim olacağımı düşünmüş. Haklıydı da. Filmin adını duymak bile beni heyecanlandırmaya yetmişti çünkü  Joni Mitchell’ın A Case Of You adlı parçası en sevdiğim şarkıdır. Senaryoyu okuduğumda, senaryonun yalınlığı ve kilişelerden uzak olması beni etkiledi. Çoğu romantik komedi başından sonu belli olan bir gidişata sahipken, A Case Of You’da böyle bir şey söz konusu değil. Hikayenin içtenliğini hemen fark ettim. Justin ile üzerinde en fazla durduğumuz konu bir yandan Sam’in bazı iç çatışmalarını su yüzüne çıkartmak ve ticari başarıyı yakalayacak bir film yaparken söz konusu bu içtenliği koruyabilmekti. Ayrıca yaz çekimlerini de (senaryonun ilk halinde öyle yazılmıştı) kışa uyarlamamız (daha gerçekçi) gerekti, ki sanıldığı gibi çok da uğraşmamızı gerektirmedi ve filme biraz gri, kış atmosferi kattık.

Bize flört etmek ve sosyal medyanın günümüzde bu konu üzerinde oynadığı rol ile ilgili düşüncelerinizi anlatır mısnız?

Sosyal medyanın flört ilişkileri alanında ki yarattığı değişim bence çok etkileyici. Klasik anlamda bildiğimiz ilk buluşma gerilimi, ki söz konusu bu buluşma her iki taraf için de temel bilgilerin öğrenilmesinden ibaretti, artık günümüzde yok. Romantizm potansiyeli yüksek bir ilişkiye adım attığınızda artık karşı tarafın da sizin hakkınızda en az sizin onun hakkında sahip olduğunuz kadar bilgiye sahip olduğunu biliyorsunuz, ki genelde bu bilgi çok fazla. Filmde Sam’in Birdie’ye tüm sohbetlerini ve buluşma yerlerini Birdie’nin profilinde yer alan bilgileri baz alarak yapmış olduğunu itiraf ettiğnde Birdie’nin soğuk kanlı bir şekilde başıyla onaylayıp, “Biliyorum” diye cevap verdiği an en sevdiğim sahnelerden biri, çünkü Birdie’nin anlayışını ve zerafetini bir kez daha vurguluyor. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda ise Sam’in bunu çaktırmadan yapabildiğini sanması, onun naifliği ve sadece kendisiyle ilgilenmekte oluşuyla ilgili çok şey anlatıtor. Internete koyduğunuz herhangi birşeyin sizi takip eden herhangi biri tarafından incelendiğini bilmeniz gerekiyor.


Bu film Evan Rachel Wood’u farklı bir rolde görmek için bir fırsat. Bize onunla ve aynı zamanda Justin ve diğer oyuncu kadrosuyla bu filmde çalışmanız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bence Evan sahip olduğu yaşının çok üstündeki derinliği ve ağırbaşlılığı nedeniyle daha çok dönem dizi ve filmlerinde yer alıyor. Ancak, aslında gençlere özgü bir mizah anlayışına, adeta bulaşıcı bir çoşkuya ve seviyeli bir korkusuzluğa sahip, ki tüm bu saydıklarım fazlasıyla “Birdie” özellikleri. Justin çok etkileyici olduğu için ve sıra dışı eğlenceli bir yana sahip olduğu ve de zeki biri olduğu için, karşısında Sam’i adeta kendi kopyasına dönüştürebilme gücüne sahip,bunu inanılır şekilde ve göz korkutarak yapan güzel bir kadın bulabilmek çok önemliydi. Birdie dans ediyor, şarkı söylüyor, esprili, gerçekten iyi biri ama ahmaklara tahammülü yok, romantik ama insanı baydırmıyor, zeki ama kendini beğenmiş değil ve yeni şeyler denemekten korkmayan biri. Kusurlarını dile getirmekten kokmuyor ve çekinmiyor. Birdie rolüne hangi aktris uygun olur diye çok konuştuk ve ilk tercihimiz olan oyuncu ile anlaşabildiğimiz için çok şanslıyız. Justin hiç enerjisi bitmeyen aktörlerden biri. Uzun bir günün sonunda bile yaptığı şakalarla ekibi kırıp geçiren biri, ki bu set için harika bir moral kaynağı. Ancak filmde beni en çok etkileyen yanı duygularını somut ve tabii bir biçimde yansıtabilme yeteneği oldu. Filmin sonunda, nihayet  kendisi olabildiğinde, yapmacıksız duygusallığı çok çekici ve seksi bir hal alıyor,ki bu romantik komedilerde pek rastladığımız bir şey değildir. Sam için uzun bir çaba ve onu izlemek bazen biraz sinir bozucu olabilir çünkü gerçekten de kendi kendinin en büyük düşmanı ama bence derinliği ve role olan kişisel bağı izleyiciye büyük keyif verecek. Geri kalan oyuncu kadrosuna gelince, her birinin rolüyle inanılmaz derecede muhteşem bir şekilde bütünleştiği bu kadar mükemmel oyuncularla birlikte çalıştığım için kendimi çok şanslı addediyorum. 


İzleyicinin filmden ne alacağını umut edyorsunuz? 

Konu aşk olduğunda hepimiz kendimizin en büyük düşmanıyız. Çılgınca etkilemeye çalışmakta olduğumuz kişinin de en az bizim kadar gergin olduğunun farkına varabilsek, olduğumuz gibi olabilsek ve sevilmeme korkusunu bir yana atıp biri bizi olduğumuz gibi sevmiyorsa zaten değmeyeceğinin farkına varsak, tüm bu saydıklarımın farkına varsak romantizm dünyası daha az gerilim barındırırdı. Ama herkes bunların farkında olsa, o zaman çoğu filme konu olmazdı ve ben de işsiz kalırdım, o yüzden boşverin… İzleyicinin güleceğini umut ediyorum.
 

CAST HAKKINDA
JUSTIN LONG (Yardımcı Yazar/Yapımcı)
İlk film senaryosu yazarlığı deneyimi olan  “Aşka Dair-A Case Of You”nun Tribeca Film Festivali’nde prömiyerinin yapılması Justin Long’u çok heyecanlandırdığı kadar gururlandırmıştır.  Söz konusu etkinlik hayatında en çok sevdiği üç şeyi bir araya getirmektedir: Filmler, New York şehri ve bedava patlamış mısır.

EVAN RACHEL WOOD

Evan Rachel Wood döneminin en yetenekli genç oyuncularından biridir. Son dönemde bir HBO mini dizisi olan MILDRED PIERCE’ta canlandırdığı Veda Pierce rolüyle olumlu eleştiriler almasının yanı sıra Emmy Ödülleri’nde mini dizi ve sinema filmi kategorisinde “En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülüne aday gösterilmiştir. Ayrıca  Darren Aronofsky’in 2008 yılı yapımı filmi THE WRESTLER’ da Mickey Rourke’nin boşanmış kızı Stephanie’yi canlandırırken sergilediği güçlü performansıyla da olumlu eleştiriler almıştır. Beş yaşından beri sürdürmekte olduğu oyunculuk kariyerinde dönüm noktası, 2003 yılında Catherine Hardwicke’nin tartışma uyandıran bağımsız filmi, THIRTEEN olmuş ve hem Altın Küre’de Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu hem de SAG Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu adayı gösterilmiştir.

2010 yılında, Robert Redford’un, THE CONSPIRATOR filminde James McAvoy ve Robin Wright ile baş rolleri paylaşmıştır. 2011 yılında bir MILDRED PIERCE uyarlaması olan HBO mini dizisinde Kate Winslet ile başrolde oynamıştır. Büyük beğeni toplayan HBO dizisi, True Blood’da ise Kraliçe Sophie-Ann Leclerq rolüyle izleyicilerin karşısına çıkmıştır.

Son dönemde ise Evan, George Clooney’in yönetmenliğini yaptığı ve başrolü oynadığı THE IDES OF MARCH’ta Clooney ile başrolü paylaşmıştır. Sonrasında ise Evan, 2013 yılında vizyona giren  THE NECESSARY DEATH OF CHARLIE COUNTRYMAN filminde Shia LaBeouf ve Mads Mikeelsen ile başrolü paylaşmıştır. 2014 yılında vizyona giren BAREFOOT fiminde de başrolde oynamıştır.
  
KEIR O’DONNELL (Yardımcı Yazar/Yapımcı)
O'Donnell ;Sydney, Avustralya’da doğmuş ve 10 yaşında Harvard, Massachusetts’e taşınmış, liseye burada gitmiştir. Klasik sinema eğitimi aldığı konservatuardan mezun olduktan sonra, Los Angeles’a yerleşmeden önce Keir, doğu sahilinde yer alan repertuar tiyatrolarında pek çok oyun sergilemiştir.  

Profesyonel film kariyeri meşhur “Wedding Crashers-Davetsiz Çapkınlar” filminde Todd Cleary rolünü oynamaya hak kazanmasıyla başlar. Kariyerine Vince Vaughn ve Jennifer Anniston’ın başrollerini paylaştığı “The Break Up-Ayrılık” filminde ve Josh Duhamel ve Kristen Bell’in başrollerde oynadığı “When In Rome” filminde yardımcı oyuncu olarak devam eder. Kier ,sayısız bağımsız filmde eksantrik ve dinamik rollerde oynamıştır. Bunların arasında; Zooey Deschanel ile rol aldığı “Flakes”, Tim Robbins’in karşısında oynadığı “Noise”, Justin Long ile oynadığı “Taking Chances”, Kristin Stewart ile oynadığı “The Runaways” ve Jesse Eisenberg ile oynadığı “Free Samples” sayılabilir.



FİLM YAPIMCILARI HAKKINDA
KAT COIRO (Yönetmen)

Rusya’da ki Carnegie Mellon Üniversitesi ve Moscow Art Theater’dan mezun olduktan ve American Film Institute’da kısa bir eğitimin ardından Kat, “Funny Or Die” için pek çok kısa film ve komedi skeçleri yaptı.Kat ilk sinema filminin yönetmenliğini  (romantik komedi “Life Happens) Ekim 2010’da yaptı. Life Happens 2011 yılında LA Film Festivali’nin prömiyerinde yer aldı, Nisan 2012’de vizyona girdi ve günümüzde ise /itunes/netflix’te talep görmeye devam etmektedir.

İtalya’da 2011 yılının Haziran ayında yönetmenliğini yaptığı ikinci sinema filmi olan “While We Were Here” 2012 yılında Tribeca Film Festivali’nin yarışma kategorisinde gösterime girdi, hemen satıldı ve 2013 yılında sinemalarda vizyona girmeden önce de festival turunu tamamladı.

Kat üçüncü sinema filmi olan başrollerini Justin Long, Evan Rachel Wood, Keir O'Donell, Vince Vaughn, Sam Rockwell, Peter Dinklage ve Brendan Fraser’ın paylaştığı “Aşka Dair-A Case Of You”yu 2012 yılının Şubat ayında yönetti. Filmin prömiyeri 2013 yılında Tribeca Film Festivali’nde gerçekleştirildi. 

CHRISTIAN LONG (Yardımcı Yazar/Yürütücü Yapımcı)

"Aşka Dair-A Case Of You" Christian'ın sinema filmi yazarlığına damgasını vurmuştur. Şu anda kardeşiyle birlikte Bill Lawrence’nin eğitimi altında bir yandan Warner Bros.’a bir TV plot yazarken, diğer yandan Will Ferguson’un romanı “Happiness’ın”  senaryo uyarlamasını gerçekleştirmektedir. Christian, Tribeca Film Festivali’nin bir parçası olmaktan gurur ve heyecan duymaktadır.

HOLLY WIERSMA (Yapımcı)

Yapımcı HOLLY WIERSMA 1997 yılında BLADE, THE RAINMAKER ve AMISTAD gibi filmlerde Casting Yardımcısı olarak başladığı kariyerini yürütteceği Los Angeles’a taşındı. Kısa bir süre sonrasındaysa bağımsız film yapımına karşı güçlü bir tutku duymaya başladı ve casting yerine yapıma odaklanmaya başladı ve günümüze kadar da bu alanda çalışmaya devam etti.  Wiersma 2003 yılında Variety dergisinin “İzlenilmesi Gereken 10 Yapımcı” listesinde ve 2004 yılında ise FADE IN dergisinin “Tanımanız Gereken 100 Kişi” nüshasında yer aldı.

2003 yılında Wiersma WONDERLANDİn yapımını gerçekleştirdi ve: HAPPY ENDINGS, DOWN IN THE VALLEY, THE QUIET ve THE TENANTS adlı dört filmin yapımını tamamladı.

2007 yılında Wiersma , Emilio Estevez’in yazıp yönettiği, iki dalda Altın Küre adayı gösterilen BOBBY’nin yapımı ile yine pek çok olumlu eleştiri almış olan ve pek çok dalda ödüle aday gösterilmiş olan The Weinstein Company’nin,başrolünde Sienna Miller’ın oynadığı FACTORY GIRL’ün yapımını gerçekleştirdi.

2009 yılında Wiersma, STONE filmi için tekrar Edward Norton ile bir araya geldi. John Curran’ın yönettiği ve başrollerinde Robert DeNiro ve Milla Jovovich’in de yer aldığı film, mükemmel eleştiriler aldı ve New York Film Festivali’nde gösterildi.  2010 yılında, Wiersma ,bir Dito Montiel filmi olan THE SON OF NO ONE’nin çekimleri için New York’a döndü. Başrollerini Channing Tatum, Ray Liotta, Katie Holmes, Juliette Binoche ve Al Pacino’nun oynadığı film için Variety dergisi “Başka hiç bir bağımsız yapımcı Holly Wiersma kadar mükemmel bir oyuncu kadrosunu bir araya getiremez” diye yazdı. Film daha sonra 2011 yılında Sundance Film Festivali’nin Kapanış Filmi seçildi.

Bir sonraki projesi, yardımcı yazarlığını ve yardımcı yapımcılığını yaptığı gibi yönetmenliğini de yaptığı, başrollerde Ryan Phillippe, Oscar ödüllü Anna Paquin ve Luke Wilson’ın paylaştığı SHREVEPORT’dur.  

Wiersma, oldukça ses getiren ve başrollerini Matthew McConaughey, Jennifer Garner ve Jared Leto’nun paylaştığı “DALLAS BUYERS CLUB-SINIRSIZLAR kULÜBÜ’nün yapımını gerçekleştirmiştir.  

Edinmiş olduğu büyük deneyimle Wiesma, bağımsız dünyada daha fazla sıradışı sesler arayışını sürdürmektedir.



21.Altın kozalar sahiplerini buldu

$
0
0

  • En İyi Film Ödülü: Toz Ruhu (Nesimi Yetik)
  • Yılmaz Güney Ödülü: Neden Tarkovski Olamıyorum? (Murat Düzgünoğlu
  • Adana İzleyici Ödülü: Yağmur: Kıyamet Çiçeği (Onur Aydın)
  • En İyi Yönetmen Ödülü: Deniz Seviyesi (Nisan Dağ - Esra Saydam)
  • En İyi Senaryo Ödülü: Balık (Derviş Zaim)
  • En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Deniz Seviyesi (Damla Sönmez) - İçimdeki  Balık (Deniz Özdoğan)
  • En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Deniz Seviyesi (Ahmet Rıfat Şungar) - Toz Ruhu (Tansu Biçer)
  • En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Deniz Seviyesi (John Wakayama Carey)
  • En İyi Müzik Ödülü: Deniz Seviyesi (Kyle Woodworth)
  • En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Toz Ruhu (Osman Özcan)
  • En İyi Kurgu Ödülü: Deniz Seviyesi (Özcan Vardar Bilgin)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: Silsile (Esra Bezen Bilgin)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü: Silsile (Serkan Keskin)
  • Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Nergis Hanım (Begüm Akkaya)
  • Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Silsile (Aytaç Uşun)
  • Film Yön En İyi Yönetmen Ödülü: Neden Tarkovski Olamıyorum? (Murat Düzgünoğlu)
  • SİYAD En İyi Film Ödülü: Yağmur: Kır Çiçeği (Onur Aydın)
  • Jüri Özel Ödülü: Nergis Hanım - Toz Ruhu - Yağmur: Kıyamet Çiçeği (Settar Tanrıöğen)
Viewing all 348 articles
Browse latest View live